Of The Record siyasi tarih
Dile kolay 56 yıldır "muhabir" ruhuyla gazetecilik yapıyor ve yapmaya devam ediyor. Yakın siyasi tarihimizin yaşayan en önemli tanığı Yavuz Abi'yle sevgili dostum Şebnem Bursalı, harika bir söyleşi yapmış.
Turkuvaz yayınlarından çıkan "Of The Record" kitabında İsmet İnönü'den Celal Bayar'a, Demirel'den Ecevit'e, Özal'dan Erbakan'a, Mesut Yılmaz'dan Başkan Erdoğan'a uzanan yarım yüzyılda adeta Türkiye'nin nereden nereye geldiğinin, askeri darbelerin, müdahalelerin, siyasi kırılmaların, seçim başarılarının, vefasızlıkların bir fotoğrafını çekiyor.
İnanılmaz derslerle dolu bir hayat. Acı ve hüzün de var, mizah ve sevinç de. Her şey siyasetin etrafında dönse de anlatılan "insan" ve bu topraklardaki insanın arayışıdır.
Kitapta çok şey anlatılıyor ama ben ilgimi çeken birkaç tespitin altını çizmek istiyorum.
Özellikle de bugün biraz geride kaldığını düşündüğümüz vesayet rejiminin nasıl bir "korku" cumhuriyeti yarattığı gerçeğinin.
Onlarca örnek var ama Demirel'le ilgili olanı çok şey anlatıyor. 12 Mart 1971 Askeri muhtırayla Başbakanlık'tan istifa eden Demirel, Güniz Sokak'taki evinde birkaç misafirle sohbet ediyor. Görevli Hayri Gökdemir gelip Demirel'in kulağına bir şeyler söyler.
Demirel hemen kalkıyor, alt katın arka odasına geçiyor. Odada kimsenin tanımadığı bir ziyaretçi var. Onunla bir süre konuşuyor ve arkadaşlarının yanına dönüyor.
Arkadaşları gelenin kim olduğunu merak ediyorlar.
Demirel, "Bir korgeneral geldi" diyor "Sivil giyinmişti" Esat Kıratlıoğlu soruyor: "Bir şey mi var?
Ne istiyorlarmış? Mesaj mı getirdi?" Süleyman Demirel'in cevabı:
"Nazmiye'yi de yanıma alarak beş gün içinde Türkiye'yi terk etmemi ve Paris'e yerleşmemi istiyorlar.
Geçimimi sağlayacaklarmış..." Odada buz gibi bir hava esiyor.
Demirel, "Reddettim, doğduğum ülkeden kaçmam" dedim. Sivil kıyafetli korgeneral giderken de şu tehdidi savuruyor:
"Son sözünüz buysa, başına geleceklerden biz sorumlu değiliz..." Bu ne ilk ne de son tehditti. Türkiye bu tehditleri, derin kırılmalarla geride bırakarak bugünlere geldi. Ve şu gerçeği de gördü; yaşadığı bütün darbelerin müdahalelerin altında veya arkasında hep ABD vardı. Tıpkı FETÖ ve PKK'nın arkasında olduğu gibi... İşte bugün Türkiye ile ABD arasında bu çarpık ilişkiye itirazın krizi yaşanıyor.
Washington'dan Türkiye'ye yönelen öfkenin altında da, artık istediği müdahaleleleri yapamayan ABD gerçeği var. Yakın tarihimizin bütün siyasi aktörleri ABD dendiğinde hep temkinli olmuştur. İlk siyasete atıldığında "Amerikancı" olarak suçlanan Demirel'in şu sözleri bile o ruh halini yansıtıyor: "ABD kendisine kafa tutanı unutmaz. Böyle bir durum olursa bir kenara not eder." Darbeci askerlerin ruh hali ise çok daha vahimdi. Bir dönem Dışişleri Bakanlığı yapan Mesut Yılmaz anlatıyor: "Ne zaman Cumhurbaşkanı Evren'le dış politikayla ilgili bir konuyu konuşsam, hükümetin alacağı bir kararı anlatsam hemen soruyor; 'Bu konuda Amerika'nın haberi var mı?" Amerika ne diyor?'" Geçmişi bilmeden bugünleri anlamak kolay değil. Yavuz Donat'ın Kitabı, Of The Record bizi o geçmişe doğru anlamlı bir yolculuğa çıkartıyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Türkiye, Gazze’de nasıl bir rol üstlenecek? (28.11.2024)
- Adliyede Kılıçdaroğlu’na destek verenlerin öfkesi (26.11.2024)
- Genç teğmenler ve organize işler (24.11.2024)
- Netanyahu savaş suçlusu, sıra İsrail’de (23.11.2024)
- Bahçeli’nin ikinci Öcalan çıkışı (22.11.2024)
- İmamoğlu, MYK’dan kimlerin atılmasını istedi? (21.11.2024)
- Trump çöküşü durdurabilir mi? (19.11.2024)
- Türkiye ve Trump’ın ‘Haçlı’ kabinesi (17.11.2024)
- ‘Devlet bir paradigma değiştirdi, bu bir çağrı...’ (16.11.2024)
- Trump, FETÖ okullarını kapatacak mı? (15.11.2024)