ABD'deki havayı Washington'dan bildiren gazeteciler orada Türkiye'ye karşı bir "çılgınlıkhali" yaşandığından söz ediyor.
Hiç şaşırtıcı değil.
Türkiye'nin Barış Pınarı Harekâtı'nın daha ilk günden itibaren sadece bölgeyi değil küresel güç merkezlerini de sarsacağını yazmıştım. Öyle de oldu. Harekât, başta Pentagon olmak üzere ABD siyasi çevrelerini şoke etti. Yarım yüzyıllık planları bozuldu.
Bu sonu en çarpıcı biçimde İsrail'in Jarusalem Post gazetesi özetledi: "6 yıllıkçalışma 6günde çöktü" Bu tabi çıldırtır. Buna bir de 72 yıllık ABD-Türkiye ilişkilerinde, Türkiye'ye "çaresiz ortak" gözüyle bakıldığını ekleyin. Siyasi iktidarları devirdiler,tehdit ettiler, kontrgerillayönetimleriyle iç çatışmaçıkardılar, sağı solu birbirinevurdurdular. Biz de siyasikörlükle kendimize payçıkartıp süreci körükledik.
Birkaç kez ABD-Türkiye ilişkileri kopma noktasına geldi ama "çaresizlikten" başka yollar arandı. Nereden bugünlere geldiğimizi anlamak açısından İsmet Paşa'nın, 1961 seçimlerinde başbakan olduktan sonra önüne gelen Kıbrıs meselesinde yaşadıklarına bakmak gerekiyor. Doç. Dr. Melek M Fırat, "Kıbrıs Sorunu ve İnönü" başlıklı yazısında 1963 yılındaki manzarayı şöyle anlatıyor: "Türkiye yeni bir hükümetkriziyle karşı karşıyaydıve üçüncü İnönü koalisyonununkurulması içinçalışmalar sürdürülüyordu. Ayrıca ordu içinde huzursuzlukvardı ve hepsindenönemlisi 21 Aralık'taaskerlerle yapılan toplantıdaordunun Kıbrıs'a çıkarmayapacak bir hazırlığınınbulunmadığı anlaşılmıştı(TOKER, 1992:192-193)."
Bu gerçek İsmet Paşa'yı zorladığı için 1964 yılında çaresizlikten başka bir yol izleyecekti. Fırat o günlerle ilgili şunları yazıyor:
"Tüm olumsuz koşullara rağmen askeri hazırlıklar yapılıyordu ve müdahale tarihi olarak 6 Haziran belirlenmişti. Başbakan İnönü, Dışişleri BakanıErkin'in karşı çıkmasınarağmen 4 Haziran'dadurumdan ABD'yi haberdaretme kararı aldı. İnönü'nün bu kararının bir manevra olduğu kanısını taşıyanlar bulunmaktadır. Bunlara göre, ordunun teknik olarak adaya çıkarma yapabilecek olanaktan yoksun olduğunu bilen İnönü, harekâtınengellenmesinisağlamak içinABD'yi haberdaretmişti. Böylece, harekât yapılmayacak, Yunanistan'a Türkiye'nin ciddiyeti anlatılmış olacak ve Türk kamuoyuna da ABD engeli gerekçe gösterilerek hükümete yöneltilen eleştiriler bertaraf edilmiş olacaktı (FIRAT, 1997:130- 132)." İnönü'ye o fırsatı çok tartışılan Johnson Mektubu verecekti. Yani anlayacağınız ABD her dönemi Türkiye'ye inanılmaz baskı uyguladı. O baskılara 1974 yılında BülentEcevit karşı çıktığı için hareket yapıldı ve tarihimizin en sert ambargosuyla karşılaştık. O gün atılan o adımın bugün ne anlama geldiğini Akdeniz'de görüyoruz.
Aslında Kıbrıs, ABD'yle ilişkilerimizin tek sorunu değil. İki ülke arasında çok daha derin sorunlar var ve ABD'ye bugüne kadar ciddi "itiraz" da yükselmedi. Bütün darbelerin arkasında olduğu bilindiği halde "müttefik" olmayı sürdürdük.
Nereye kadar? Büyük ihtimalle kırılma noktası 15 Temmuz'daki kanlı FETÖ işgal ve darbe girişimi oldu. Ondan sonra bu ilişkinin seyri açık değişmeye başladı. Türkiye küresel platformlarında ABD'nin bu kirli ilişkilerini yüzünü yüzüne vurmaya başladı. Masada, FETÖ'ye desteğini, PKK'yı silahlandırmasını anlattı durdu.
Ama ABD yine umursamadı. İşte Barış Pınarı Harekâtı, masada umursamayan ABD'ye sahada verilen bir cevaptı. Etkisi de bu yüzden büyük oldu.
Şimdi ABD, ne yapacağını şaşırdığı için Ermeni Soykırım yasasından veya yaptırımlardan medet umuyor. Türkiye doğru yerde ve doğru bir siyasi çizgide duruyor. Durmaya da devam etmeli.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.