Yeni bir siyasal sistemin oturması kolay değil. Sistemin kurumsallaşması için zamana ve kurumlar arası uyuma ihtiyaç var.
Oysa daha birinci yılındayız ve henüz sistemi güçlendirecek uyum yasaları, destek olacak seçim ve siyasal partiler kanunu gibi düzenlemeler devreye girmiş değil. Bütün bu adımlar atıldıktan sonra kuvvetler ayrılığı (yasama-yargı- yürütme) üzerine kurulu sistem gerçek anlamda hayata geçecek, denge ve denetleme kurulacaktır.
Bu geç kalmışlığa rağmen, halkın "Cumhurbaşkanlığı HükümetSistemi"yle ilgili bir sorunu olduğunu da sanmıyorum.
Geriye dönün bakın, halk iki kez ve ciddi bir katılımlı cumhurbaşkanını bizzat kendisi seçti.
16 Nisan 2017'de de sistemi onaylayarak bundan sonra yürütmenin yüzde 50 artı birle seçilmesi gerektiğine onay verdi.
O günlerde de bu çok tartışıldı. Sistemi inşa edenlerin iki önemli gerekçesini biraz kısaltarak tekrar etmek istiyorum.
Sosyolojik istikrar: "Sosyolojik istikrar ancak veancak toplumu oluşturan tüm kimlikgrupların desteğiyle kurulanve işleyen bir siyasal sistem içindesağlanır. Türkiye'de hiçbirCumhurbaşkanı adayı toplumunbütün çeşitliliğini dikkate almadanyüzde elliden fazla destek alamayacağınagöre dışlayıcı siyasetlerinsiyasal sistemde etkili olmasınınönüne geçilmiş olur."
Siyasal istikrar: "Türkiye'nin parlamenter sistemtarihi hükümet sebebiyle yaşananonlarca ağır siyasi istikrarsızlıkkrizleriyle doludur. Darbelerin temelgerekçesi de hep bu siyasi istikrarsızlıkkrizleri olmuştur. Buna karşılıkyüzde elliden fazla oyla hükümetkurulması ve bu kuralın gereği olarakiki turlu seçim yapılması siyasiistikrarı tam olarak sağlamanıngüvencesidir. Halk birinci ya daikinci turda her halükarda sandıktahükümeti kurar. Yüzde elliden fazladestek zorunluluğu da sayısal meşruiyetinesasını oluşturur, sayısalmeşruiyete ilişkin tüm tartışmalarıortadan kaldırır."
Bu iki gerekçe Türkiye'nin eski sistemedönüşünün mümkün olmadığını gösteriyor.
Vesayet sistemini özleyen bazı muhalefet partileri bunu isteyebilir ama artık çok zor. Onlar bile ittifak siyasetiyleilk kez iktidar umuduna bu sistemlekavuştu.
Tam bu noktada halk sistemin güçlenmesini, rayına oturmasını beklerken eski AK Partili Bakan Faruk Çelik'in yüzde 40 tartışması başlatması nafile bir tartışma olmaktan öteye geçmiyor. Dahası, Çelik'in bu çıkışı, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yerel seçimlerden sonra seçim istemekten çekindiği için dolaylı "sistem" ve "cumhurbaşkanınntarafsızlığı" tartışması başlatmasından çok daha vahim sonuçları olabilecek bir çıkış.
Bu halkta güvensizlik oluşturduğu gibi halkın iradesini zayıflatma, sınırlandırma etkisine de yol açar.
Halk artık şunu biliyor: İlk veya ikinci turda oyumla Cumhurbaşkanını ben seçiyorum. Dolayısıyla halkın sistemle bir sorunu yok. Çünkü bu yolla halk seçmenolarak çok daha etkin hale gelmiş,seçenekleri çoğalmış ve seçmeözgürlüğü güçlenmiştir.
Bundan sonrası siyasi partilere, siyasi aktörlere kalıyor. Halkı kazanan, merkezde buluşturmayı beceren kazanır, diğerleri sırasını bekler. Türkiye enerjisini boşa harcamamalı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.