Netflix’ten ders aldınız mı, bizim kanallar?..
Onu ayırdım ve düşündüğüm yazının başına koymaya karar verdim..
Birlikte okuyalım mı?
***
Senin de 216 milyon üyesi arasında olduğun (Bu arada belirteyim, bu üyelerin sadece yüzde 35'i Amerika ve Kanada'dan) Netflix ilk defa İngilizce veya yabancı dillerdeki en çok izlenen 10 programının kaç saat seyredildiğini açıkladı..Buna göre gösterime girdiklerinin ilk dört haftasında, yani 28 gün içinde en çok izlenen dizi 1.6 milyar saat ile Kore yapımı "Squid Game". İngilizce dizi dalında ise aynı sürede 625 milyon saat ile "Bridgerton" .
8-l4 Kasım haftasında "Squid Game" hâlâ 42.79 milyon saat ile yabancı dil dizisi dalında ilk sırada yer alıyor.
Netflix filmlerine gelince..
İngilizce film dalında 148.7 milyon saat ile Gal Gadot'un başrolde görüldüğü "Red Notice" birinci durumda.. Onu romantik komedi "Love Hard" 58.56 milyon saat ile takip ediyor..
***
Safter'in yazdığı dizileri de, filmleri de izledim. Benim gibi "Dizi izlemez/Dizi düşmanı" Hıncal, Netflix dizilerini niye izledi, diye kimse merak etmesin..
Benim dizi düşmanlığım yok.. Benim düşmanlığım, nefretim, kinim, ne derseniz deyin artık hepsi, bizdeki uygulamaya..
Biri yaptı, ötekiler cümbür cemaat peşinden gittiler..
Akşam yemeği ailecek yenmiş. Ana haberler de bitmiş.. Aile bir arada.. Tüm ailenin birlikte izleyeceği bir program istemez mi şimdi "Aile İzleme Saati!."
Tüm ailenin bir arada ve salonda bulunduğu saat olduğu içindir onun adının "Aile İzleme Saati" olması.. Sonra dışarı çıkanlar başlar.. Odasına çekilenler başlar.. Salon eksilir. PT2 başlar.. Yani Prime Time 2.. Aile İzleme Saati, Prime Time 1'dir (PT1). Televizyonların en fazla açık ve önlerinde oturanların en fazla olduğu zaman sürecidir. Bu yüzden reklamlar da en pahalıdır.
Yani PT1 televizyonun en kıymetli saatidir. Saatler ilerledikçe, ekran önü tenhalaştıkça, sonunda televizyonlar kapandıkça, fiyatlar iyice düşer, en az izlenen, en ucuz saatler başlar..
Tüm dünyada böyledir. Bizde de böyleydi.
Sonra.. RTÜK'ün o saçma sapan, dünyadaki uygulamalardan kopuk reklam yönetmeliği yürürlüğe girince, daha da saçma sapan bir uygulama ve TRT'nin, yani devlet televizyonunun bile yalan söylediği yayınlar başladı..
Ana haberlerin ardından başlayan ve gece yarısını geçene, saat 1'e dek süren diziler sardı tüm kanalları..
Hangi aile, bütün gecesini, dört saat ekran başında, birlikte geçirir ki?. Dışarı çıkanı var, kendi tablet veya telefonunu tercih edip odasına giden ve onunla eğleneni var. Ders çalışanı, kitap okuyanı var. Dinleneni var..
Her gece, her kanalda bu 180, aradaki bitmez tükenmez reklam ve tanıtımları da koyarsanız, 240 dakika ekran başında kim kalır peki?.
Evde bile yapacak işi gücü olmayan yaşlılar, dedeler ve nineler.. Yani satın alma konusunda, en gerideki aile bireyleri..
Bütün TV yönetmenlerine soruyorum.. Bu dediklerime itiraz eden var mı içinizde?.
Peki o zaman neden, kör değneğini beller gibi, hep ayni yanlışı yapıyorsunuz?. Niye bu 3-4 saatlik diziler yerine, adam gibi, 50 dakikalık bir diziyi PT1, bir tanesini de PT2'ye koymuyorsunuz? Niye başta TRT, özellikle hafta sonu gecelerinde, eskiden hepinizin yaptığı ailenin her bireyine hitap eden, her tür müzikli, komedyenli eğlence programlarını denemiyorsunuz?.
Bütün kanallar aile dağılsın diye ellerinden geleni yaparken, "Aile Bakanlığı" kurmakla dağılımın önüne geçilmiyor. Başkan Erdoğan "Aile de aile" diye bağırıyor, ama yardımcısına bağlı TRT bile, kamu görevini değil, alacağı reklamı düşünüp özel kanallarla sidik yarışına giriyor.
Bir TRT Genel Müdürü, "Ben onlar gibi yapmayacağım" demiyor. Tam tersine "yalan" söylüyor. Naklen yayınladığı maç bitiyor. Utanmadan, sıkılmadan "Az sonra beraber olacağız" diyor sunucu. Tam 30 dakika, türlü çeşitli numaralarla reklam ve tanıtım yayınlanıyor. Nihayet sunucu ekranda görünüyor ve "Bu gecelik bu kadar. İyi geceler" diyor, devlete "yalan" söyletip ve maçın ardından kim neler diyecek inancıyla saf saf bekleyen milyonları eşek yerine koyup, cehennem olup gidiyor..
Şimdi söyler misiniz, normal insan bu kanalları niye izlesin?.
Peki bedava kanallar izlenmezken, para ile abone olunan Netflix nasıl rekorlar kırıyor?.
Safter'in yazdığı dizi ve filmlerin hepsini izledim.
Diziler çok çok güzeldi. Yazmadıkları da dahil, güzeldi. Öyle ki, bitenlere üzüldüm..
Neden bayıldım Netflix'e.. Neden dünya bayıldı?.
Çünkü her bir bölüm, en fazla 50 dakikaydı.. 180 değil, insancıl 50 dakika..
Bu kadar basit, fark işte..
Squid Game'i küçük çocuklar dışında tüm aile fertleri, 50 dakika için bir araya gelip izler.. Bittikten sonra bir süre de sohbet ederler üstelik.. Yani aile olmaya başlarlar yeniden..
İşte Netflix'in sırrı!. Basit değil mi?.
Bizde "korkak" genel yönetmenler, seyircinin yalan dolan eşek yerine konmasına göz yuman ve o dünyada eşi olmayan garip, rezil, ayıp reklam yönetmeliğini koyan ve olanları göre göre değiştirmeyen, o da 2'ye bölünmüş bir siyasi organ gibi çalışan RTÜK olunca, olumlu bir gelişme bekleyemeyiz.
Bazı enfes program ve filmler yüzünden TRT 2 ve TRT Müzik dışında hiç ama hiçbir kanalı izlemiyorum. Haber kanallarını açmak kesinlikle yasak..
Sevdiğim konulardaki canlı yayınlar ve Digiturk 4'teki Jimmy Fallon Şov dışında izlediğim tek şey, Netflix..
Çünkü istediğim saatte ve istediğim kadar dizi.. Ya da havama göre, komedi, dram, bilimkurgu, keyfime göre seçtiğim eski, yeni filmler sunuyor Netflix bana..
Kanallarımızın hemen hepsi bir yayın gurubunun ya.. Netflix'e bakıp kendilerini düzelteceklerine, son günlerde "muhbir vatandaş" gibi çalışmaya ve Netflix'i bu ülkede kapattırmaya çalışıyor bazı gazeteler ve yazarlar, Türkiye'yi Çin veya Kuzey Kore sanıp.. Ve de Netflix giderse, yayın yapan daha kaç benzeri "Videolar sunan/Streaming" kanal var, herkesin televizyonunda.. Kutu mutu da gerekmiyor.. Bilgisayarınla indir yeter. Ya da yeni tip "akıllı" televizyonun varsa, hemen abone ol.. İstersen tabletinde, telefonunda bile izle..
Yasakla bir yere varamazsınız beyler!.
İçinizden bir yürekli genel müdür çıksın..
Bir adam gibi, akşam ve gece programı yapsın eski günlerdeki gibi..
Görelim bakalım ne olacak?.
Göremeyiz..
Çünkü bu ülkede herkese uyup yerlerde sürünürsen sorunun olmaz. Yenilik yapmayı deneyecek yürekte olur da başarmazsan..
KO-VU-LUR-SUN!.
Bu korku içindeki adamlardan devrim beklenir mi?.
*
TARİHİN KISKANDIĞI LİDER!..
"Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır. Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden (Türk milletinden) ve bütün medeni beşeriyetten dileğim şudur: Beni hatırlayınız."
(M. Kemal Atatürk / Onuncu Yıl Nutku'ndan)
Hey Atam hey!.. Bazen hem de fena halde yanılıyorsun.. Sen unutulur musun?.
Bu millet seni unutur, unutturur mu?.
İşte 29 Ekim.. Ardından 10 Kasım.. Atatürk kitaplıklarına gene neler yağdı bu yıl.. Dün Folkart'ın o enfes "NUTUK" armağanını yazdık..
Ardından Naim Babüroğlu imzalı bir kitap geldi..
"Tarihin Kıskandığı Lider!.."
Nefis anılar derlemiş Babüroğlu.. Elinize aldığınızda bırakamıyorsunuz.
İçlerinden birini seçtim..
Yunan İşgal Orduları Komutanı Trikopis'in esir alınışından başlayarak, ölümüne dek yaşamına bir bakış..
Neler söylemiş, neler yapmış Trikopis, okurken inanamadım.. Siz de inanamayacaksınız..
Bu yazıyı, bugün hâlâ Mustafa Kemal'e sövenlere ibret olur belki diye köşeme alıyorum..
Bir işgalci ve mağlup Yunan generaline, bir de zerre utanmaları varsa, aynada kendi yüzlerine baksınlar.. Ama onlarda utanma yoktur. O yüzden okumazlar bile..
Tabii bir de, sınırlarımıza yakın üç yerde birden aniden askeri manevralar başlatan, Yunan siyasetçiler ve komutanlar da okumalı..
Ege'nin iki tarafındaki iki dost milleti hâlâ düşman etmeye çırpınanlar yani.. Geçmişten de ders almayanlar..
***
Trikopis, esir alınışını ayrıntılarıyla anlatır:26 Ağustos 1922 sabahı, Türklerin beklenmedik taarruzu ile karşılaştık. Bu taarruz bizim için muazzam bir darbe oldu. Hacı Anesti, bütün kollara bizzat komuta etmek istiyordu. En büyük korkumuz da İzmir'le bağlantının kesilmesiydi. Bizim için en tehlikeli vaziyet bu idi. Ben İzmir'e telgraf çekerek takviye istedim ve aksi halde mağlup olacağımızı bildirmiştim, istediğim bu takviyeyi göndermediler. Halbuki karşımızda Mustafa Kemal vardı. Neye uğradığımızı anlayamadık. Cephe çökmüş ve ordu mağlup olmuştu...
Her tarafımız Türklerle çevrilmişti. Esir olacağımızı anlamıştık. Bizde, kılıcı düşmana teslim etmek küçüklük sayılır. Durumun kötüye gittiğini gören yaverim, bir ara yanıma gelerek:
'Generalim kılıcını imha edelim' dedi. Derhal kılıcımı verdim. Önümde parçaladı. Bu sırada atım da vurulmuştu. Başka bir atla çemberi yarıp kaçmaya çalıştım. Olmadı yakalandım. Atımdaki süvari kılıcını da aldılar. Ve beni ilk önce Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa'nın yanına götürdüler. Kendisiyle fazla bir şey konuşmadık, İnönü beni yanına alarak başkomutanlığa götürdü.
***
Atatürk beni mert bir askere yakışır bir biçimde kabul etti. Yunan Orduları Başkomutanlığı'na atandığımı da orada öğrendim. Üzüntülü ve heyecan içindeydim.
İnönü beni Atatürk'e tanıttı. Gazi'nin bana söylediği sözleri hiç unutamayacağım.
"Üzülmeyin generalim" dedi. "Siz görevinizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte yenilmek de vardır. Napolyon da savaş kaybetmiş, tutsak olmuştu.. Burada kendinizi tutsak durumda saymamanızı rica ederim. Konuğumuzsunuz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin."
Atatürk'ün bu ince ve nazik davranışı karşısında rahatladım. Moralim düzeldi. Bu büyük Komutana karşı, içimde bir hayranlık duymaya başladım.
Trikopis, Mustafa Kemal Paşa'ya, Türk topçusunun mükemmel oluşundan, kendi ordusunun çaresizliğinden, yaverinin bile kendisini terk ettiğinden söz etti. İntihar düşüncesinde olduğunu ima ediyordu.
Mustafa Kemal:
"Kendi vicdanı ile ilgili bir konudur, biz karışamayız" dedi ve İsmet Paşa'ya (İnönü) dönerek, "Komutanlar sanırım istirahat etmek isterler" dedi.
Trikopis:
"Eşime sağ olduğumun bildirilmesini isterim. Kendisi İstanbul'da."
Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'ya "Gerekeni yapın" dedi. Yunanlı generaller, Mustafa Kemal Paşa'yı derin bir saygı ile selamlayıp ayrıldılar.
Trikopis'in eşi Elena ile Eirini ve Maria adlı ikiz kızları İstanbul Büyükada'da yaşıyorlardı.
Trikopis, Kayseri esir kampında yaklaşık bir yıl kalır. Esirlerin karşılıklı değişim anlaşması ile Yunanistan'a döner. 1928'de emekli olur. 1959 yılında, 91 yaşında yaşamını kaybeder.
***
Trikopis, Batı Anadolu'yu işgal etmekle hata yaptıklarını itiraf eder:
"Aslında, bizim Anadolu'da ne işimiz vardı? Biz yabancı devletlere alet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan öldü... Hata idi Anadolu harekâtı; hem de muazzam bir hata..."
Yunan General Trikopis, Atatürk'ün ebediyete intikal edişinden sonra ömrünün sonuna kadar her yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nda Türkiye'nin Atina Büyükelçiliği'ne gitti ve Atatürk'ün büyük boy fotoğrafının önünde saygı duruşunda bulundu.
Tarihin, bir örneğini daha kaydetmediği bir saygı duruşudur bu...
Tarihin Kıskandığı Lider
Yazan: Naim Babüroğlu
İnkılap Kitabevi
www.inkilap.com
*
TEBESSÜM
Eğer, insanların yüzde 99'u sizi çekici bulmuyorsa, üzülmeyin. Demek dünya üzerinde sizi çekici bulacak 75 milyon insan hâlâ var.
*
SEVDİĞİM LAFLAR
"Öfke, başkasının yaptığı bir yanlış yüzünden kendinizi cezalandırmak demektir."
Uzakdoğu deyişi
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)