‘Fatih Napolyon’un idbara kayışı...
Başlık biraz değil, hayli karışık.. Sizi biraz meraklandırdıysa, iyidir..
Mekteb-i Mülkiye'de en efsane hocalarımızdandı Fahir Armaoğlu.. Siyasi Tarih dersimizde efsane olacak cümleler kurardı çünkü..
İşte onun sınıfında okuyan hepimizin ezbere bildiği, benim 1990'dan beri bu köşede kimbilir kaç defa, çeşitli vesilelerle kullandığım en ünlü lafından ilham aldı başlığım..
"Tilsit'te en yüksek noktasına varan Napolyon'un ikbali, Erfurt'tan itibaren bir sath-ı mail üzerinden idbara kayacaktır."
Bugünkü dile çevirisi aşağı yukarı şöyle..
"Tilsit'te en yüksek noktasına ulaşan Napolyon'un zafer günleri, Erfurt'tan itibaren bir eğik düzlem üzerinden düşüşe geçecektir." Tilsit ve Erfurt, aralarında Osmanlılar'ın da olduğu Avrupa koalisyonlarına karşı sayısız savaş veren Napolyon'un, bu savaşlar sonu yaptığı anlaşmalardan ikisi..
Tilsit, zaferlerinin zirvesiydi.. Erfurt ise, Elbe ve St. Helena sürgünlerinin yani sonunun başlangıcı..
Başlıktaki Fatih Napolyon benzetmem, bu laftan çıktı.
"Kopenhag'da en yüksek noktasına ulaşan Fatih Terim'in ikbali, Özhan Canaydın'la dönüşünden itibaren idbara kayacaktır.."
Aynen öyle oldu.. Özhan Başkan'a yaptırdığı sayısız ve bir işe yaramaz transferlerle Galatasaray'ın mali durumunu o gün bugün düzelmeyecek şekilde bozan, her gelişinde yeni ve bitmez tükenmez transferlerinin yarattığı borçlarla iyice içinden çıkılmaz hale getiren Fatih Terim, içerde ikram edilen şampiyonlukları aldı ama, Avrupa'da bir daha "Başarı"nın "B"sini elde edemedi.
Ve bu sene, daha seçimi kazanır kazanmaz, sözleşmesini 3 sene için yüzde 100 zamla yenileyen Burak Elmas'a, transferin son gününe dek yeni oyuncular aldırdı ve ayni anda iki sahaya iki ayrı 11'i neredeyse yedekleriyle çıkaracak bir kadro kurdu..
Sonuç..
3. haftada Kasımpaşa, 4. haftada Trabzon beraberliğiyle, 4 haftada 4 puan kaybı ile başlangıç..
Hele Trabzon maçını düşünün.. 2-0 öne geçmişsin.. Onu bile koruyamıyor, tüm savunma güvenliğini boş verip stoperlerini neredeyse forvet gibi santra ötesine süren Avcı'nın takımı hele son dakikalarda akılalmaz goller kaçırmasa, o bir puanı da kaptıracaksın..
Neden?.
2-0 yenik duruma düşen Avcı, iki çok isabetli değişiklik için devre arasını bile beklemez, daha ilk yarım saatin oralarda çok etkili müdahale ederken, senin müdahalen, o Avcı'nın hızlandırdığı rakibe takımının av olmasına yarıyor..
10 kişiyi 18 çizgisi üzerine dizmek, savunma yapmak değildir.
Hiç düşündün mü, sen gol atamadıkça "Rakip çok kapandı, ondan" özrüne sığınırsın hep..
Ama sen kapandın mı, Galatasaray savunması folluk olur, neden?.
Mustafa Kemal'in İzmir'den başlayıp Ege'yi işgal eden Yunan'a karşı söylediği unutulmaz sözleri hatırla ve anlamlandır Hocam..
"Hattı müdafaa yoktur. Sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır." Yani çizgi savunulmaz Hocam.. Tüm alan savunulur.
Senin hattın, Fransızların ünlü Majino hattı, aynen. 24 saat sürmedi, Hitler'in o hattı geçip Paris'i işgal etmesi..
Eğer, adamların alanı paylaşsalardı, Trabzon topu kapar kapmaz, bomboş senin 18'inin içine dek bu kadar rahat ve kolay girebilir miydi?. Frikiğe baraj yapar gibi savunma olur mu Hocam..
"Devreyi 2-0 bitiremedik" diye suçu gene futbolcularına atıyorsun bir de..
Ya ikinci yarıda yaptığın, takımı daha da perişan eden değişiklikler..
Selçuk ve Necati beyler?.
Siz hocanızın, takımı ve futbolunu daha da yıkan ve 2-2'nin 5-2, 6-2 olmasını Trabzon'un beceriksizliklerine bırakan müdahalelerini onayladınız mı?. Ses çıkarmadan boyun eğiyorsanız, o paraları niye alıyorsunuz, hele bir söyleyin, diye parantez açtım sadece..
Dönelim Napolyon Fatih'e..
Maçtan sonra, basın toplantısında lafa girişine bakar mısınız?.
Trabzon'u ezecekken, nasıl ezildiğini biliyor.
Onu soracaklarını da biliyor. Ertesi gün en Fatihçi kalemlerin bile onu eleştireceğinin farkında..
Hem gündemi değiştirmek, hem de Şenol üzerinden Fatih savunması yapmak için açıyor ağzını..
İyi okuyun şimdi..
"Şenol Güneş bu ülkeye hizmet etti.
Herkesten fazla üstelik. Yanlış yaptı, doğru yaptı, eyvallah. Sevapları daha fazladır. Bu nedir yani!
İstenmek nasıl doğalsa 'Allah'a ısmarladık' da doğaldı.
Şenol hocaya çok ayıp ediyorsunuz! 4 tane maç var. İddiamız var.
Gidebilir miyiz, evet!
Norveç'i burada yenince play-off falan bir şeyler yakalayabiliriz.
Şenol da ben de Ay Yıldız'ı yıllarca göğsümüzde onurla taşıdık. Sonra hoca olarak taşıdık. Bizden daha çok kim isteyebilir.
İşin teknik, ekonomik tarafı.
Geberttiniz, öldürdünüz.
Bir sakinleşin ya! 4 maç var!
Daha durun ya, hakem düdüğü çalmadı daha. Hani biz bitti demeden bitmezdi. Tam zamanı şimdi arkadaşlar! Lütfen..." Lafa "Şenol" diye başlayıp "Biz" diye bitirmesine dikkat.. Konuşmanın şifresi "Biz" lafında.. Çünkü amacı "Biz" değil aslında..
"Ben" dese ayıp olacak ya..
Hocam Şenol'u geç.. Onu istersen ekranda karşılıklı tartışırız.
Ama senin zaferlerini inkâr eden mi var?.
Etmeye kalkan çarpılır.
Tıpkı Napolyon'un zaferlerini inkâr edenin olmadığı gibi..
Aldığı ağır yenilgiler sonunda iki defa sürülen ve ikincide minnacık St. Helena'da ölen Napolyon'u Fransa inkâr etti mi?
Paris'in simgelerinden Zafer Anıtı, Napolyon zaferleri üzerine dikilmedi mi?. Hâlâ Paris'in tam merkezinde dimdik durmuyor mu, bunca yıldır?.
Ve de hep duracak değil mi?
Napolyon'un naaşı Fransa'nın bir başka simgesi, savaş gazileri için yapılmış Les Invalides'de gömülü değil mi?
Eski zaferler unutulmaz ve inkâr edilmez Fatih Hocam..
Ama bugünkü halini savunamazken, eski zaferlere sığınmak, hele bunu Şenol Güneş üzerinden yapmaya kalkışmak da sana yakışmaz..
Napolyon gitmeyi bilmediği için devrildi, gitti.
Tesadüfe bakar mısın Hocam..
O da "İmparator"du.. Zaferleri üzerine kendi kendini İmparator ilan etmişti..
Sana ilk "İmparatore" diyenler ise, Milan'a gittiğinde İtalyan medyası oldu.. Ciddi miydiler, yoksa ironi mi yapıyorlardı, en iyi sen bilirsin..
Asıl dersi Fahir Hocam'dan al, Fatih Hocam..
İmparatorlar, "Bir sath-ı mail üzerinden idbara kaymadan, zafer anıtı gibiyken" gitmeyi bilmeli..
Tabii eğer "Sağlam anlaşmam var. Ben paramı alırım, gerisine aldırmam" demiyorlarsa..
***
BU HAKEMLERLE OLMUYOR!..
Uilenberg midir, ne karın ağrısıdır, gelip gidip ortalığı karıştırmaktan başka işe yaramıyor. Yarayacak olanlar Merkez Hakem Komitesi ve Federasyon.. Onlar da herhalde maç izlemiyorlar.. Laf ola beri gele yazılmış, hakem, gözlemci ve temsilci raporları da herhalde çöpe gidiyor.
Aksi olsa..
İnsan kör olsa görür yahu, Türk hakemliğindeki standartsızlığı!..
Birisi topu kaptırdı mı, karşı atağı kesmek için kendini yere atıp kıvranmaya başlıyor..
Bir hakem bakıyorsunuz, çağdaş, güncel.. İngiltere başta Avrupa liglerini yöneten hakem gibi. Tribünden ıslıklar da gelse oyunu kesmiyor.. Öteki en sahte, en açık seçik, denize dalar gibi kendini önce yukarı fırlatıp sonra yere atanlara bile anında düdük çalıyor, faul veriyor. Birisi de hem faul, hem sarı kart!.
Bu nasıl standarttır?.
Maçınızın sonucu, oyunculara mı, hakemlere mi bağlı olacak?.
Ben "sahtekâr"ın cezalandırıldığını görmedim.
Ama yutturan kazanıyor. O zaman niye yutturmasın adam?. Enayi mi, yoksa namuslu olduğu için haksız rekabetle mi cezalansın?.
Dünyaca ünlü futbolcumuz Mesut'un haline acıdım.. Yani birisi "Elim sende" oynar gibi dokunsa, teması hisseder etmez kendini öyle bir havaya fırlatıp sonra yere uçuyor ki, ambulans lazım sanırsın. Sonra hemen kalkıp frikik atıyor, kimseye bırakmadan..
Utanın hakemler!. Mesut Özil'i bu hale siz getirdiniz?. Ey Mesut? Almanya'da, İngiltere'de yapabilir miydin bu rezillikleri, ha?. Söyle yapabilir miydin?.
Ama mesele o değil. Mesele biri yerdeyken bir hakemin maçı durdurup öbürünün devam ettirmesi.. Biri gidip golü atıyor. Ötekine hava atışı.. Skor hakemine göre yani..
Bu nasıl ayıp bir çifte standarttır, Özdemir ve Tatlı başkanlar?.
Siz nasıl başkansınız yahu?.
Adam neredeyse bir metre ofsayt.. Yan hakem bayrak kaldırmıyor.. Oyun pozisyon bitene dek devam ediyor. Orada bayrak kaldırıyor.
En az 30 saniye ziyan ediyor, bir. İkincisi.. O net ofsaytı devam ettirme sırasında biri sakatlansa, biri kart görse ne olacak?.
Peki.. Bu defa adam sanki ayni hizada.. Öyle gri pozisyon. Öbür yan hakem, anında bayrağı çekiyor..
Net pozisyonda ısrarla devam ettiren de, en gri pozisyonda belki golü önleyen de bizim yan hakemler..
Yahu bunun bir standardı yok mu?.
Biri kendisine elle kolla işaret edene anında sarı kart.. Sonra başkası da değil, ayni hakem, el kol hareketi kadar dudakları da oynayana sırtını dönerek oyunu devam ettiriyor..
Başkalarını geçtik.. Kendi kişisel standartları bile yok adamların..
Bu hakemlerle bu lig nasıl biter, biterse de "adil" olur mu, Nihat ve Serdar beyler?.
Biraz, ama biraz, birazcık sorumluluğunuzu bilin de bir eylem yapın. Geçtik bir laf edin..
Dilsiz misiniz siz, yoksa konuşmanız mı yasak?.
Ya da bu ülkede maçların adil, denk ve tek standartla yönetilmesini sağlamak için de Cumhurbaşkanlığı kararnamesi mi bekleyeceğiz?.
***
TEBESSÜM
- Garson!. Garson!.. O baş parmağını bifteğimin üzerinden çek hemen!.
- Yok canım!.. Çekeyim de bir daha mı yere düşsün?.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Kendine öyle inan ki, herhangi birinin sana inanmayışından büyük olsun!." August Wilson
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)