Baş mimarlık olsaydı şayet...
***
Tabii ki insan sarrafı değilim ama, Türk mimarlığına hizmet edenlerin "Marifetlerinin iltifata tabi olduğunu" en iyi takdir edenlerden biri sayabilirsiniz beni.
Nihayet, ülkemizin legion d'honneur/ lejyon donör nişanı kabul edebileceğimiz ödüllerin en büyüğünü alan entelektüel katma değerimiz, ayaklı "Mimari tarihçisi" Prof. Dr. Doğan Kuban'ın hakkını tam dokuz yıl önce bu sütunlarda teslim ettik.
Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu'nca, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri Mimari Dalı'nın "Türk mimarisinin geçmişine yönelik kuramsal ve kavramsal çalışmaları, restorasyon faaliyetleri, İslam mimarisi içinde Türk eserlerinin kimliğini vurgulayan görüşleri ve bu konulara dair yazdığı kitapları dolayısıyla" Doğan Kuban'a verilmesi kararlaştırıldı.
Kendimden alıntılıyorum üstadın sayısız, mükemmel eserlerinden biri hakkında, 9 yıl önce bakın neler demişim..
"Doğan Kuban Hoca Adair Mill'in mükemmel akademik çevirisiyle İngilizce basılan "OTTOMAN Architecture" kitabıyla kreşendo yapmış, bütün zamanlarının en mükemmel eserini yaratmış.
720 sayfa 1000 illüstrasyon, Cemal Emden'in ödül kazanmış fotoğrafları eşliğinde Osmanlı Mimarisi eserleri ve mimari pratiği üzerine bugüne kadar yazılmış en kapsamlı 4 kitabı tek çatı altında toplamış.
Mimar Sinan öncesi ve sonrası diye ikiye ayrılan kitapta kutsal topraklar Mekke, Medine, Kudüs ve Kahire'deki Osmanlı mirası planları ve resimleriyle, dönemin diğer mimari eserleriyle karşılaştırılarak, gözler önüne seriliyor.
İkinci bölümde ise Osmanlı dini ve sivil mimarisinin bugünün Batı coğrafyasında yer alırken yaşadığı değişim ve etkileşim incelenirken, başka yerde bulamayacağınız bilimsellikte, mükemmel yorumlarla irdeleniyor.
Ayrıca, Anadolu'daki Görkemli Selçuklu mirası Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi'ni "Cennetin Kapıları/ Gates of Paradise" kitabı ise daha önce hiç sergilenmemiş fotoğraflar ve Prof. Doğan Kuban'ın bu kitap için kaleme aldığı özgün metinleri içeriyor.
Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi, mimari konsepti, anıtsal heykel nitelikli bezemesi ve benzeri olmayan yontularıyla Dünya Sanat Tarihi'nde Türkiye Ortaçağ Sanatı'nın en önemli eseri olarak kabul ediliyor. Yapının detaylarındaki ihtişamı gözler önüne sermek amacıyla devasa boyutlardaki fotoğraflarla önce İstanbul'da ve ardından T.C. Kültür Bakanlığı ile İKSV işbirliğiyle Paris, Metz, Famek, Strazburg ve Brezilya'yı gezen Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi Sergisi 2010 yılında UNESCO Paris Merkezi'nde sergilendi.
Mimar olan dayısı büyük mimarımız Emin Onat'ın etkisiyle İTÜ Mimarlık Fakültesi'ni bitirip hayatını mimarlık tarihimize vakfetmiş Prof. Dr. Doğan Kuban'ımız var diye ne kadar övünsek azdır.
***
Bu kitabı "Okuyamazsınız!.."
Serpil Gogen, yani Bacı, köşemizin baş yardımcılarından.. Bana harika bir kitap armağan etmişti, damat Tolga doğum günümde.. Onu gördü masamda.. Karıştırdı.. Gerisi onun kaleminden geliyor.
"Bu kitabı okuyamazsınız ne demek oluyor" diye sorarsanız..
Çünkü "Bu kitap" bizde yok.. Ya Avrupa'ya giden birine sipariş edeceksiniz, ya da internette bakacaksınız. Bu bir.. İkincisi.. Diyelim bir şekilde buldurdunuz, gene okuyamazsınız..
Sürpriz!!!.
Serpil'in yazısında..
***
Elimde bir kitap var. Hıncal Ağabeyimin armağanı...
Daha doğrusu bana verdi ama "Senin değil. Bitince iade edeceksin" diyerek... Şöyle bir göz attım, inanılmaz! Benim olmalı... Bende de olmalı... Ama nasıl?
Sonra... Birkaç gün sonra kitabını istedi, bana da bir poşet uzatarak... Sürprizi tahmin ettiniz!..
İadesini istediği kitabın aynisi poşette..
"Hediye, hediye edilmez" der, Hıncal Ağbim hep.. Bana da bir tane buldurmuş işte.. Kitabın adı, "Paris'in 750 Yılı"...
İnanılmaz bir eser!.. Seksen sayfalık bir kitap...
Ama tek satır, tek kelime yok!..Yani, 1265'ten, 2015'e kadar geçen dönemin, 750 yılın satırbaşları, baştan sona elle çizilmiş ve sadece beş renkle boyanmış. Sol sayfalarda dört rakamdan oluşan tarihler, sağ sayfalarda ise tarihe tanıklık eden tek bir binaya ait çizimler...
Olaylarla birlikte, dönemlerin mimari, teknik üsluplarını ve yaşam biçimlerini de yansıtan çizimler...
Bir grafik çalışması gibi...
Ya da albüm, müze, sergi, roman ne isim verirseniz...
1265 yılında, önünde hayvanların otladığı bir kulübeden, 2015 yılında, "Ben Charlie'yim" yürüyüşüne katılanların önünde toplandığı altı katlı taş binaya kadar...
"Kara ölüm" diye adlandırılan veba salgını, savaşlar, XIV. Louis, Fransız İhtilali, Napolyon'un tahta çıkışı, ilk sosyalist ayaklanmalar, Paris metrosunun açılması, Seine Nehri'nin taşmasıyla, Paris'in sular altında kalması, 1.Dünya Savaşı, 2.
Dünya Savaşı ve Nazi istilası, 68 kuşağı öğrenci ayaklanmaları, 1998 Dünya Kupası finallerinin Paris'te oynanması, Brezilya'yı 3-0 yenmeleri...
Tabii, detaylar...
Girişi sinemaya dönüştürülen binada bir Charlie Chaplin filmi, Modern Zamanlar.. Daha sonra bir John Wayne filmi. Sinemanın yanında bir sokak kahvesi... At arabalarından ünlü Fransız arabalarına ve uzun elbiselerden çağdaş kılıklara kadınlar...
Eser, Vincent Mahé adında tanınmış bir Fransız sanatçıya ait. Bayıldım.. Bayıldım da, bana "Bu kitabı okudun mu" diye soranlara yanıtım ne olmalı?
Okunacak satır, kelime yok ki..
"Baktım, izledim, seyrettim!." Olabilir mi?
Ve o günden bugüne hep düşünüyorum. Keşke İstanbul'un da böyle bir kitabı olsa... 1600 yıl Hıristiyan ve İslam dünyasını başkentlik yapmış bir anıtın kitabı olsa, mesela Eminönü meydanındaki rastgele bir evden başlayarak..
***
Can Sayın
Pera Müzikali harika ama uzun!.
Bizim maç gurubunun en vefalı Fenerlisi Can Sayın, geçen pazar gelmeyince meraklanmıştık.. İlk yarı biterken içeri girince "hayrola" diye sardık etrafını..
Anlattı.. "Yaz, aman hepsini" dedim. Yazdı.. Buyrun!.
***
Geçen pazar için dolu dolu ve keyifli bir program yapmıştım..
Brunç sonrası 3'te Pera Müzikali, sonra civarda oturan annemi ziyaret, sonra kısa bir pazar alışverişi ve en son da, akşam 7'deki Fenerbahçe maçına Hıncal abiye gidiş.
Ama müzikal sonrası bunlara hiç vakit kalmadığı gibi Hıncal abiye vardığımda maçın ilk yarısının son dakikaları oynanıyordu.
Sebep!. 3'te başlayan müzikal saat 7'de bitmişti.. Yanlış okumadınız müzikal tam 4 saat sürdü.
Defalarca bu tür konser, şov ve müzikallere giden bir kişi olarak ortalama 2- 2.5 saat sürdüklerini bilirim. Ondan böyle bir pazar planı yapmıştım zaten.
Bence Pera gereksiz uzatılmıştı.
Bazı gereksiz diyalogları kısaltarak; pratik, dönerli çift taraflı dekorlar yaparak polis odasının ve eskici dükkanının defalarca sahneye taşınıp sonra tekrar geri götürülmesinde kaybedilen süreler başta, biraz dikkat, biraz makasla Pera kolaylıkla 2.5 saate inebilirdi.
İnmeli de..
Bu arada müzikalin yaklaşık iki saat süren ilk yarısında müzik ve dans olarak iki sirtaki dansı ve iki Melahat Gürses şarkısı vardı topu topu.. Hadi varyete bol olsa neyse..
Oyun, 1453 İstanbul'un fethi zamanlarında başlıyor ve günümüze kadar Beyoğlu'nu anlatıyor.
Pera, o çok kültürlü yapıda, ticaretin ve eğlencenin merkezi.
Müzikal, Yorgo'nun Meyhanesi'ni ve Galata Kulesi bölgesini merkeze alıyor.
Güzellikler mi? Melahat Gürses'in şarkıları nefisti ama ilk yarıda 1500'lü yıllar yerine 2'nci yarıda Yeşilçam döneminde olsa daha doğru olurdu sanki..
Yorgo rolündeki Barış Taşkın'a bayıldım. Harika oyunu ile adeta tüm müzikali tek başına sürükledi. Karaoğlan Cüneyt Arkın'ı karşımızda görmek ve dinlemek gösterinin unutulmaz anlarındandı. Kayhan Yıldızoğlu bölümü de çok güzel ve özeldi. 90 yaşında sahnenin tozunu attı.
Unutulmaz 'Arkadaş' şarkısıyla Melike Demirağ beyazlar içinde bir prenses gibiydi. Kraliçe ise Taş Bebek'ti. Gönül Yazar'ı capcanlı sahnede görmek harikaydı. Hâlâ çok güzel Gönül, nostaljik şarkılarıyla kulaklarımızın pasını sildi. Helal olsun. (Bu arada Gönül Yazar'ın kendisinden hemen önce onun taklidini yapanın sahneye niçin çıktığını anlayamadım.) ...Ve tabii ki üstat Müjdat Gezen'in sahnede olduğu iki bölüm de müthişti ve çok alkış aldı. Müzikalin en uzun alkış alan bölümü ise devirleri yaşanırken padişah resimlerinin panoya Atatürk resminin konduğu an oldu.
Bu millet Atatürk'ünü başka seviyor.
110 kişilik kalabalık kadrolu müzikalde kostümler ve makyajlar başarılıydı.
Pera Müzikali, müzikallere çok değer veren sevgili Türker İnanoğlu'nun TİM'inde sahneleniyor.
Tekrar ediyorum. Belki de Türker Bey, eline makası alıp, süreyi insafa getirmeli.. O zaman senelerce oynar!.
***
Pazar Neşesi
Cengiz Semercioğlu kardeşim hâlâ Erol Kaynar'ı ayarlamaya uğraşıyor ki, bana ısmarlayacağı yemeği, beleşe getirsin. Onu hızlandırmak için bu mektubu yazıyorum..
Efendim, Cengiz, taktı da sürdürdü.. Efendim Cem Yılmaz Haluk Levent ile Süheyl/Behzat Uygur Kardeşlere "orantısız mizah" yapıyormuş.
Orantısız mizah lafı Cengiz'e ait..
Tabii "Etnan Bey duymasın"ı benim hemen iki sıra önümde oturan Adnan Menderes'e oynayan Muammer Karaca'ya "Ne hakla, 25'e bakla" diye haykıran Nejat Uygur'a yetişememiş olanların mizah anlayışı farklı oluyor..
Sevgili Cengiz'e, Amerika'nın Cem Yılmaz'ı Jimmy Fallon'un geçen hafta bir gece NBC' de reyting rekorları kıran şovunda hem de Amerika Başkanı Trump, Temsilci ve Senatörler için arka arkaya, makineli tüfek gibi yaptığı şakalardan üçünü sıralayayım da, "Su tabancası"na "orantısız mizah" diyen Cengiz, Kalaşnikoflara bakalım ne ad takacak..
- Başkan Trump geçen hafta çek up için hastaneye gitti. Hemşire paravanın arkasından çıkan Trump'ı görünce "Önlüğünüzü ters giymişsiniz, açık olan taraf arkanıza gelecekti" demiş.. Trump da "Kravatım önümü örter diye düşünmüştüm" diye cevap vermiş..
Fallon bu şakayı yaptığında salon alkıştan yıkıldı. Çünkü Trump uzun kravatı ve kısa ön takımlarıyla ünlü Amerika'da..
- Amerika'nın en zenginlerinden Bloomberg, 2020 Başkan seçimlerine aday olma kararı vermiş.
Kampanya masraflarını kendi karşılayacak, bağış toplamayacakmış. Bloomberg'in serveti 54 milyar dolar. Yani Trump'ın satsan ederinden 54 milyar dolar fazla.. Pardon 55 milyar!.
- DEAŞ lideri Bağdadi Harekâtı'nda başrolü oynayan eğitimli köpek Conan'ı Trump'a takdim etmişler. Trump Conan'a "Otur, yat, kalk" diye emirler vermiş. Bütün Demokrat Kongre Üyeleri de Conan'la birlikte oturmuş, yatmış ve kalkmışlar..
***
Latin Sözleri
"Animo imperabit sapiens, stultus serviet!."
"Bilge yüreğine hükmeder, budala boyun eğer!"
Publilius Syrus
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En güzel manzara... İnsan!.. (23.11.2022)
- Türk ve Norveç Halk Müziği’nde ortak noktalar!.. (24.04.2022)
- Bugün için yazmak içimden gelmedi, inanın!.. (23.04.2022)
- Domenec Torrent, hoca moca değil!.. (22.04.2022)
- Pitbull dehşeti ve verilen komik ceza!.. (21.04.2022)
- Bravo Yıldız!.. Bravo Mevlüt!.. Önce ‘İnsan’, önce ‘Çocuklar’ çünkü... (20.04.2022)
- Ne mutlu bana Erol, sana değil, bana! (19.04.2022)
- Muhteşem Çeşme Projesi ve istemezükçüler!.. (17.04.2022)
- Bir muhteşem okul... Bir muhteşem sergi... (16.04.2022)
- “Türkiye’nin ne güzel yolları var” turu!.. (15.04.2022)