Nerede duracağını bile çevresindekilere soran ABD Başkanı Biden, geçtiğimiz günlerde bir "ulusa sesleniş" konuşması yaptı. Açıklamanın büyük kısmı, ABD ve Avrupa'nın neden İsrail'e kol kanat germesi gerektiğinden ibaretti.
Biden'ın konuşmasının bir işe yaramadığı başta İngiltere, İrlanda, ABD, Almanya, İtalya ve Fransa'da yapılan büyük Filistin'le dayanışma gösterilenlerinden ortaya çıktı. Ancak belki hepsinden daha önemlilerinden ilki, Harvard Üniversitesi'ndeki öğrenci eylemleri oldu. Hem üniversite bağışçılarının, hem üniversitedeki Siyonist destekçilerinin hem de ABD'nin neredeyse bütün büyük şirketlerinin "Filistin'edestek verirseniz kariyeriniziyok ederiz" tehdidine rağmen toplanan kalabalıklar "NehirdenDenize Filistin ÖzgürOlacak" sloganları attılar.
Aksa Tufanı Operasyonu'nda ölen İsraillilerin fotoğraflarını sokaklardan söken Amerikalılar ve İngilizler, işgalci İsrail'in her şart ve durumda mağdur gösterilmesi tiyatrosuna artık kanmadıklarını gösterdiler. İsrail'i boykot hareketinin küresel merkezi ABD'de, İsrail'e yönelik boykot daha da zemin kazandı. 36 eyaletinde İsrail mallarını boykot etmek işletmeler bazında yasak iken, Amerikalıların halk olarak boykot ısrarını yükseltmesi ayrıca kıymetli.
Oysa, "kitle iletişim araçları,uygun aktörler ve kanaatönderleri ile kamuoyunu kandırmak"ABD'nin Birinci DünyaSavaşı'ndan bu yana süreklibaşardığı bir psikolojik operasyondu. "Rızanın İmalatı" kavramı, Woodrow Wilson'un apolitik ve dünya savaşını umursamayan ABD halkını savaşa ikna etmesi için kurduğu "Creel Komisyonu" üyelerinden Walter Lippmann tarafından gündeme getirilmişti. Bu yöntemle ABD, önce kendi halkını sonra da gerektiğinde tüm "özgür dünyayı" istedikleri yalana inandırdılar.
Lippmann kitleleri "şaşkınsürü" olarak tanımlayıp onlarınkendi başlarına bırakılmasının tehlikelisonuçlar doğuracağını iddiaediyordu. O yüzden onların kitleiletişim araçları ile yönlendirilmesigerekiyordu. Körfez Savaşındaki"karabatak", ya da "Nayirahtanıklığı" tiyatroları bunun içindi.
Irak'ın işgal edilmesine karşı çıkan Fransız Cumhurbaşkanı, CNN'nin ünlü savaş muhabiri Christiane Amanpour tarafından "Sizi İkinci Dünya Savaşında kurtardık" fırçasıyla susturuluyordu. Ancak bu kez olmadı.
7 Ekim'den bu yana Siyonist işgal aparatları "tecavüz edilenkadınlar, kafası kesilenbebekler, işkence edilençocuklar" başta çok sayıda yalan söyledi. Yetinmedi, vurduğu hastaneyi Filistinlilerin vurduğunu iddia etti. ABD ve Avrupa'nın en büyük medya kuruluşları bu yalana eşlik edip milyarlarca insana aleni yalan söyledi. Ancak bu kez kendi destekçileri hariç kimseyi kandıramadı. Dünya kamuoyu savaşını kaybeden İsrail, kendi vatandaşını bile inandırmakta aciz. Cumartesi akşamı Tel Aviv'de toplanan kalabalıklar, "Netanyahu'yu alın esirlerimiziverin" sloganı atıyorlardı.
Bugün İsrail'in dokunulmaz, her şartta haklı olma ayrıcalığı artık yerini ABD'nin İsrail'in savaş suçları nedeniyle yargılanmasını ne kadar geciktireceği tartışmalarına bıraktı. İsrail propaganda aygıtlarının delirmişçesine çalışmasının nedeni bu. Bizi manipüle etmek için oluşturdukları sosyal medya düzeni onların sonunu hazırladı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.