Makro siyaseti bir anlığına unutun ve geniş açıdan bakın. Esas "makro" siyasete bakın. Cinsiyet farklılığının bir "öz"e dayanmadığını savunan anlayış dünyayı nereye sürüklüyor, görün.
Üçüncü dalga feminizmin "ebesi" olduğu cinsiyetsizlik (lgbt) siyaseti sayesinde, sözde kadın haklarını savunan feministler eliyle kadınlık siliniyor. Bu öyle bir söylemsel hegemonya ki
kadına kadın demeyi bile yasaklıyor. Yasaklamaktan öte her faşizm türü gibi kendi suflelerini söylemeyi reddedenleri de mahkûm ediyor.
Bu zorbalığın en ünlü mağduru, Harry Potter serisinin dünyaca ünlü yazarı J.K. Rowling olmuştu. Okuduğu bir makale kadınlardan "menstrüasyon geçiren bireyler" olarak bahsedildiğini gören Rowling, eskiden bu ifadenin yerine "kadın" kelimesini kullandığımızı sosyal medya hesabından sarkastik bir dille duyurunca dünya başına yıkıldı.
Kadına "
menstrüasyon geçiren birey"
dememizi buyuranlar, böyle demezsek "
trans kadınları"
inciteceğimizi iddia ediyorlardı. "
Sosyal adalet savaşçıları"
hem savcı hem de yargıç olarak işe koyuldu; linç meşaleleri yakıldı. Rowling kendini savundu:
"Cinsiyetin hakikati yoksa, küresel çapta
kadınların yaşamış olduğu tüm gerçeklik
silinir" yazdı. Transları ne çok sevdiğini
eklemeyi ihmal etmedi ama işe yaramadı.
Ünlü aktris Emma Watson'dan Harry Potter'ı oynayarak üne kavuşan Daniel Radcliffe'e tepki yağdı. Tabii Amerika'dan ünlü yazar Stephen King'i de unutmayalım. Son darbe ise Harry Potter serisini beyaz perdeye taşıyan küresel dev Warner Bros.'tan geldi.
Tüm bu kargaşa, Rowling'in "Kadınlara kadın diyelim" talebinden ötürü çıktı. İnanması güç ama gerçek. Bugün "transım" diyen herkesi sanat, spor, siyaset, vb. tüm mecralar olduğu gibi kabul etmek zorundalar. Ancak tüm mecralar içinde kadınları literal olarak en çok gerileten ve silen sahne şüphesiz spor alanı. Zira "
woke"
aydınlar ne kadar cinsiyet farklılıklarının toplumsal inşa olduğunu iddia ederse etsin, cinsiyetin hakikatinin en net biçimde tezahür ettiği alan fiziksel mücadele meydanıdır.
"Trans" olduğunu söyleyen erkek sporcular, kadınlarla aynı spor müsabakasında hiç zorlanmadan liderliği ele alıp tüm kariyerini o spora adamış kadınları bir çırpıda ezip geçiyor, kupaları kaldırıp altın madalyalarla süsleniyorlar. Bu mide bulandırıcı hilenin son örneğini Amerika'da gördük. Ivy Lig Üniversiteler arası Kadın Yüzme Yarışması'nda, 2019'da trans değişimine başlayan Lia Thomas birinci oldu.
Erkekler liginde ilk yüze giremeyen vasat bir yüzücüyken, iki sene içinde kendini atadığı cinsiyet üzerinden altın madalya kazandı. Hem de rekor kırarak! Çünkü ergenliğini yetişkin olarak tamamladığı için hormonal ve kas yapısı açısından tüm avantajlara sahipti. Üstelik cinsiyet değişimi ameliyatı bile olmayan Thomas, takım arkadaşlarının ifadesine göre kadınlarla çıkmayı da sürdürüyor.
Bu sadece son örnek.
Güreşten bisiklete, koşudan haltere Batı dünyasında kadınları geride bırakıp şampiyon olan trans atletlerin hikâyelerini "
Ailenin Adı Yok ya da Neden Feminist değilim?"
kitabımda anlatmıştım. Önümüzdeki olimpiyatlarda
bunun daha çok örneğini göreceğimizden
de emin olabilirsiniz.
Feministler kapıyı açtı; erkekler altın madalyalarıyla girip birincilik kürsüsüne yerleşti. Tüm yaşamını o spora vermiş kadınlar ise alkışladı. Çünkü alkışlamak zorundalar, aksi takdirde
tüm kariyerlerini yakacaklar. Feministeşcinsel
siyaseti yüzünden gerçekten yarışmaya
hak kazanacak kadınların elinden
burs ve eğitim imkânları da çalınmış oluyor.
"
Kadının adı yok"
diye ağlayanları "
Kadının adı siliniyor"
diye bağırırken de duymak isteriz. Yüzlerine "
Sizin yüzünüzden siliniyor"
diye bağırmak için yerimi bu yazıyla ayırttım sayın!