"Ne zaman öğretmenler odasına girip '
Selamün aleykü m' desem, meslektaşlarımın huzuru kaçıyor...
O derece! Anında
aramıza görünmez fakat kalın bir çizgi çekiyorlar sanki. Yapmacık
gülümsemeleri bile sönüyor; on
dakika kadar sonra da ya siyasi
bir konu açıyorlar ya da
inançlı insanları küçümseyen bir tartışmanın
kapısı açılıyor.
Bilimin ne olduğunu bilmedikleri her hallerinden belli olan meslektaşlarım bir anda radyasyonu bulmuş Madam Curie gibi konuşmaya başlıyor.
Sinirlenmediğimde hallerini komik buluyorum.
Biliyorum, biraz sonra zil çalacak, bu halleriyle sınıflara gidip çocuklara da bu fikirlerinden (!) birkaç söz yumurtlayacaklar...
Bir şey söyleyeyim mi?
Sizler bu ülkede okulların halini bilmeden yazıp çiziyorsunuz."
***
Yukarıdaki sözler bir öğretmen ahbabımın sözleri...
Telegram grubumdaki öğretmen takipçilerimden de biliyorum; hepsi benzer şeyleri yaşıyor...
Hani her yeni Milli Eğitim Bakanı geldiğinde konuştuğumuz şeyler var; şöyle müfredat,
böyle çağın gereklerine uygun eğitim,
vesaire...
Şimdi gene konuşacağız.
Ama öğretmenlerin zihin ve kültür seviyelerini konuşmaktan kaçınıyoruz.
***
Sonra bir öğretmen çıkıp "
Siz cahil Cumhur seçmeninin çocuklarını eğitip yetiştiriyoruz ya, buna ömrünüz boyunca minnet duymalısınız!"
diye tweet atınca şaşırıyoruz.
Kendimizden sandığımız öğretmenlerin kimisinin aklının okul dışına park ettikleri gıcır arabalarına takılı kaldığını, kimisinin de okula gelmeden önce uğradığı markette fiyatları görüp buharlaştığını unutuyoruz.
Bunları da konuşmaya ne zaman başlayacağız?
***
Reform mu istiyoruz?
Belki müfredat vesaireyi bir yana bırakıp önce öğretmene ve öğretmenliğe eğilmeliyiz.
Hatırlıyorum, Süleyman Hayri Boyar "Mesele önce öğretmende düğümlenmektedir" diyordu "Milli Birliğin Tesisi mi Dediniz?" başlıklı yazısında. ( NOTLAR Dergisi, 2017)
Hep "öğretmenlik ruhu" dediğimiz şeyi düşünün...
Öğrencilerin gevşekliği ve velilerin "dayılanması" ve popüler kültürün endoktrinasyonu arasında "ruh" falan kalmış mıdır sizce?
Düşünelim...
Ve uzun uzun konuşalım, derim.
***
NOT DEFTERİ
Her şey sonsuza dek sürecek sanıp öyle yaşıyoruz -en azından sen öyle yapıyorsun- ve geriye dönüp baktığımızda, asıl önemli şeylerden nadiren bahsettiğimizi görüyoruz. (LUCY CALDWELL / Yakınlıklar)