Çalışmak bu mu? İşyeri bu mu?
Hani gökyüzünün henüz mora çaldığı, çay bahçelerinden, kafelerden gelen fincan, tabak, kaşık seslerinin kulağa tatlı bir melodi gibi geldiği saatler...
Ama genç arkadaşımın tadı kaçık...
"Hep böyle mi sürecek?" diye soruyor.
Bu kaçıncı "işyerinde zorbalık" tecrübesi...
Daha ne kadar süre birtakım kompleksli gerzeklerin sırf astüst ilişkisi var diye duygusal şiddetine katlanmak zorunda kalacak?
Asgari ücret al, ruhundan ver...
Bu mu çalışmak?
İşyeri böyle bir şey mi?
***
Bugün dünyayı, memleketi, güncel siyasi ve sosyal olayları bir yana bırakıp "insan"a bakalım istiyorum.Bazılarımızın başkalarına dayılanarak ayakta kalmaya çalışan "beş para etmez" kişiliklerine mesela...
Çünkü ne zaman genç biriyle konuşsam...
Bir iş bulup çalıştığına sevinemez oldum artık.
Çünkü bir salgın var.
Net, kesin!
Aşağılık bir ruh virüsü var.
Kendine kıytırıktan da olsa makam edinmiş herkes diğer çalışanlara yüklenmeyi, içlerinden "kurban olmaya yatkın" karakterde birilerini bulup sürekli psikolojik şiddet uygulamayı marifet biliyor.
Bunu yapınca kendilerini "adam" sanıyorlar.
***
Batılıların "mobbing" dediği bu berbat olayın bizde alıp başını gittiği gerçeğiyle yüzleşmeliyiz.Geçen yıl da yazmıştım, hatırlarsınız...
Gelen tepkilere hazırlıklı olmama karşın şaşırmaktan kendimi alamadım.
Evde canı sıkılınca acısını işyerinde çıkartan yöneticiler...
Narsistik kişilik bozukluğuyla önüne geleni "değersiz insan" haline sokmaya çalışarak tatmin arayan sersemler...
Mobbing (sistemli saldırgan muamele) yüzünden mesleğini bırakan hekimler, yurtdışına yerleşen bilim insanları, endişe bozukluğuna yakalanan mühendisler...
***
İstihdam arttı diye seviniyordum...
Kadın istihdamı geçen yıl yüzde 28 arttı, şimdi eve giren gelirden çocuklar daha yüksek pay alacak diye seviniyordum...
Ama böyle istihdam neye yarar?
Ruhen çürüyoruz.
Yazımı kapatmadan önce şunu vurgulayayım...
İşyeri zorbalığında en önemli aşama ilk aşamadır: Zorbalığa uğrayan bunun adını koymalı; olayı yumuşatmak, içine sindirmekten vazgeçmeli.
İlk adım bu...
Çok şeyi değiştiren adım...
Aklınızda olsun!
***
NOT DEFTERİ
Gözlerimi yıldızlara diktim ve içine battığım çamuru göremedim. (URSULA K. LEGUIN / Karanlığın Sol Eli)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)
- Haftanın notları: Maneviyat ölünce... (16.11.2024)
- Son... Bahar (15.11.2024)
- Nükleer ciddiyet! (14.11.2024)
- Hangi aile? (12.11.2024)
- Sahnede ne var? (11.11.2024)
- Gördüm (10.11.2024)