HAŞMET BABAOĞLU

Mesaj ve hüzün

"Buraya beni göndermemeliydiler...
Bu çok farklı bir şey...
Bir bilim insanı değil, bir şair gelmeliydi buraya...
Bu gördüklerim çok ama çok güzel."

***

1907 yapımı The Contact/Mesaj filminin sonlarına doğru, belki en çarpıcı sahnede geçiyor bu sözler...
Jodie Foster'ın canlandırdığı Dr. Ellie Arroway, nihayet "solucan deliği"nden geçmiş, uzayın derinliklerine ulaşmıştır...
Başından beri hem bilimsel anlatıları hem de bilimkurgu filmlerini esir alan o karanlık boşluktan eser yoktur.
Kızıl gezegenlerin çoraklığı, yanıp sönen yıldızların uzaklığı yoktur.
Dr. Arroway, uzay-zaman tünelinden geçip mehtapla yıkanan palmiyeli bir sahile varır; çocukluğunun cennetine...
Ve dokuz yaşındayken hayattan ayrılıp onu dünyada yapayalnız bırakan babasına kavuşur.
Bir dakika...
Yoksa uzay gerçekte bizim sandığımızdan çok farklı bir şey midir?
Biz neye uzay diyoruz? Yıldızlarla dolu sonsuz ve gazsı boşluğa...
Doğru mu bu?
Yoksa hakiki uzay aslında "öteki dünya/ölümden sonrası" mı?
Dr. Arroway, ölümden sonraya mı gidip geldi?
Nitekim uzay merkezindeki kayıtlar, kapsülün gerçekte yeryüzünü hiç terk etmediğini gösteriyordu.

***

Bu filmi yaklaşık yirmi yıl önce seyrettiğimde içimde garip bir hüzünle sinemadan ayrılmıştım.
Hiç unutmadım o burukluğu...
Bu dünyada yetimmişim gibi bir histi içimdeki...
Yıllar sonra, geçen cuma akşamı TRT 2 filmi gösterdiğinde gözlerimi ekrandan ayırmadım.
"Yaratıcı" fikrine mesafeli bilim insanı ve inançlı din adamı çekişmesi çerçevesinde gidiyordu öykü...
Ama o son yirmi dakikada her şey değişti.
Televizyonu kapatırken bu kez içimde bambaşka bir hüzün vardı.
Bilirsiniz...
Hayata, manzaralara, insanlara, olaylara, anlatılara, filmlere keskin bir dikkatle baktığımızda içimize çöreklenen o ağırlık...
Burada gurbette olduğumuz hissi yani...
Malumatı oyuncak etmek bu hissi yenmeye yetmiyor işte!

***

Aklıma yakın zamanlardan bir başka uzay filmi geliyor...
Benim pek sevmediğim ama bilimkurgu filmleri tarihine "altın harflerle" kaydı düşülmüş, çok iyi bir yönetmenin elinden çıkmış bir film: Interstellar/ Yıldızlararası.
Orada Sandra Bullock kahredici simsiyah boşluğa bakıp "Uzaydan nefret ediyorum" diye bağırıyordu.
İki uzay ne kadar farklı...
Peki bu iki "tecrübe" aynı evrene mi ait?
Neyse...
Pazar pazar kafanızı daha fazla karıştırmayayım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.