Zümrüt rengi deniz
Zümrüt rengi bir deniz...
Bundan söz eden edebiyatçılar bizi aldatıyorlar mı?
Suyun böyle bir renk aldığı halini gördünüz mü hiç?
Gördünüzse nerede?
Kendime soruyorum...
Aklıma gelmiyor.
Mercan yeşilini biliyorum mesela; bu yüzden Venedik'teyken sabahın erken saatlerinde balkona çıkıp Giudecca Kanalı'na bakmaya doyamazdım.
Fakat "zümrüt rengi" öyle bir şey ki, farklı bir ışık istiyor.
Gökyüzünün ışıltılı bir külçe gibi suyun üzerine kapanması gerekiyor sanki...
Ama var sanki...
Olmalı ya da...
***
Refik Halid Karay'ın dikkati imdadıma yetişiyor."Köprüaltı yeşili" diyor Bombay (artık adı Mumbai) körfezinin rengine...
"Nilgün" romanının sayfalarında şu satırların altını çizmişim...
"Deniz hakikaten zümrüt renginde... Uçan balıkların kanatlarından serpilen toz kadar ince damlalar adeta yeşil bir duman kaldırıp geçiyor.
Böylesine ancak, bazı günlerde Galata Köprüsü'nün Kadıköy İskelesi'yle Haliç İskelesi altındaki dubalar arası kuytu derinliğinde rastladım. Köprüaltı yeşili."
Ah işte yine aynı şey...
Dikkat yoksa, bakmak yok!
Görebilmek, hiç yok!
Ve bir yere bir kez dikkatle bakabilmek, her yere karşı kavrama kabiliyetinizi artırıyor.
Bakmasını bilen her yerde "mücevher" görebiliyor.
***
Şimdi diyeceksiniz ki...Ortalık yıkılıyor, adamın derdine, dilindekine bak!
Eh, bırakın da o kadar olsun...
İnsanı hücreye atsalar, gözlerini kapatınca başına gelenleri düşünmeyi bırakıp denizleri, dağları hayal etmeye başlamaz mı?
Toplu halde "hücre"ye kapatıldığımız, bahar güneşiyle bir türlü sarmaş dolaş olamadığımız yalan mı?
Öyle ki...
Şimdi kopup gitsem sevdiğim kıyılara, bir süre sersemlerim, ne yapacağımı bilemem.
İlk başta bir iki fotoğraf çekip odama çekileceğimden eminim.
İçim mi soldu, "bakma" becerimi mi kaybettim, beklentilerimin çokluğu kafamı mı karıştırıyor?
Belki hepsi...
***
Neyse...Deniz ve Refik Halid'in anlatımı demiştim ya...
Yine "Nilgün" romanının bir yerinde öyle tasvir ediyor ki, insan takılıp kalıyor o satırlarda...
"Küpeşteye dayanmış, denize bakıyoruz. Sular ne siyah ne mavi...
Üzerine payetlerle acayip desenler işlenmiş bir etekmiş gibi sudan ziyade bir kumaşı andırıyor. Derinliği, şeffaflığı yok. Sadece pırıl pırıl bir satıh. Ellerimizi gezdirebilsek mayi tesiri yapmayacak; ıslanmayacağız."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yalan ve tüketicileri (29.11.2024)
- Durum ciddi (28.11.2024)
- Öğretmenler Günü (26.11.2024)
- Taktik hep aynı (25.11.2024)
- ‘Kıyamet kopmak üzere...’ (24.11.2024)
- Haftanın notları: Korka korka nereye? (23.11.2024)
- Ne oluyor, ne olacak? (21.11.2024)
- Çığ (19.11.2024)
- ABD’yi konuşmaktan mı korkuyorsunuz? (18.11.2024)
- ‘Ben... şey... inanacağım’ (17.11.2024)