Geçen gün görüştüğüm bir arkadaşım tartışılan bir konuda menfi düşündüğünü, çevresinin de kendisini bu yönde etkilediğini belirtti. Derken karşısına başka bir ahbabı çıkıyor, sözüne düşüncesine güvendiği biri ve meseleyi başka bir yaklaşımla anlatıyor. Bunun üstüne diyor ahbabım, oturup işin kaynağındakimetni okudum ve konunun düşündüğümden çok farklı olduğunu gördüm.
Efendim hemen belirteyim konu katiyen Başkanlık veAnayasa değil. Tümüyle teknik bir konu.
***
Bu anekdotu biliminbir özelliğini vurgulamakve sözübaşka bir yere bağlamakiçin anlattım.
Önce şu farka değineyim. Pozitifbilimlerin, hatta bilimin ana özelliği Popper- Feynman hattında 'yanlışlanabilir' (falsifiable) olmasıdır.
(Büyük fizikçi Feynman başka bazı güzel şeyler de söyler.) Bu gerçek, pozitif bilimler olduğu kadar sosyal bilimler için de geçerlidir.
Dostumun yaptığı bir bilimsel yöntemiuygulamak. Ucuz bir tartışmayı 'bilimselleştirmek'.
Bundan ötesi ideolojik tercihtir. Gerçeği 'o haliyle' bildiği halde kabul etmeyebilir. Bunu ahlaki, vicdani gibi öznel, sınıfsal, ekonomik gibi nispeten nesnel nedenlerle yapabilir. Kısacası ideolojik bir yaklaşım içinde, doğruyu bildiği halde uygulamayabilir. Öznelliğinve ideolojinin kabaca her bilimsel gerçeği tıpatıp ve ne pahasına olursa olsun uygulamak anlamına gelen 'bilimselci' (scientism) yaklaşımdan ayrıldığı yer burası. Siyaset de burada başlıyor.
***
Şimdi sözü başkanlık/ anayasa tartışmalarına getireyim ve hiç bunlarla ilişkisi olmayan bir noktadan söze gireyim.
Televizyon kanalları her akşam birilerini ekrana toplayıp güya tartıştırıyor. Buna 'bağrıştırıyor' demek daha doğru. Kimsenin, ortaya attığı görüşü şu bahsettiğim çerçeve içinde objektif ve sübjektif ince hatları ve ayarlarıyla ele aldığı yok. Buna olanak da yok. Bu bir.
Dolayısıyla televizyonlar, ister değişikliklere taraf olsunlar ister karşı, ortaya bir kaos,kakofoni ve zıtlaşma çıkararak zihinsel birbulanıklık yaratıyorlar.
Bilimsel söylem aynı zamanda berraklıktır. Öğrendiklerimizi kendi cümlelerimiz ve sözcüklerimizle anlatabilmektir. Ek sorulara da cevap verebilmektir. Feynman'ın bilim konusundaki tanımı buydu. Şimdi soruyorum: taraf ve karşı olmak bakımından hiç fark içermeksizin ortaya konan bu tavır bilakis kasıtlı bir tutum mu içeriyor? Buna bilhassa 'karşı' olan kanalların cevap vermesi gerek.
***
Gelelim ikinci konuya. Hangi gece, hangi kanalı açsam karşımda aynı isimleri görüyorum. Bir kanaldan kalkıp ötekine gidiyorlar. Bunlar profesörler, doçentler falan. (Zaten zavallıların bazıları gözlerini fal taşı gibi açıp ya avazları çıktığı kadar bağırıyor ya da kâğıttan okumaya kalkıyor, nedeni açık: söyleyecek daha fazla bir şeyleri yok, iş mahalle kavgasına, kabadayılığa dönmüş durumda.) Affedersiniz, bunlar bilgisi şöyle derya deniz, anlata anlata bitmez, dinlene dinlene tüketilmez kişilerdir de biz her akşam onların vaazını dinleyecek, onlar tarafından irşat edilecek, hidayet yolu gösterilecek zavallı yaratıklar mıyız? Yok canım, konuşanlara bakıyorum, tam tersine, onların aydınlatılmaya, öğretilmeye ihtiyacı var.
Herkes televizyona çıkmalıdır. Bilim popüler hale getirilmelidir. Asla seçkinlerin elinde, kısıtlı bir çevrenin konusu olmamalıdır. Bilgi kamusaldır. Nitekim bu satırların yazarı da ekranlara çıkar, görüşünü söyler. Başkalarını da şiddetle teşvik eder görünsünler diye. Ama bilim bilim olmalıdır. Hep söylendiği gibi bilimle şarlatanlık arasındaki fark kıl kadardır.
Popüler derken popülist olursunuz, farkında olmazsınız...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.