Devleti değiştirmek, devleti dönüştürmek
Fazıl Hüsnü Dağlarca asker görünce ağlarmış, kısa bir süre önce yitirdiğimiz şair dostum Melisa Gürpınar çocuk görünce dayanamazmış. Ben de öğrenciler ve gençler konusunda benzeri bir zaafa sahibimdir.
Yangın yeteri kadar vurucu bir hadise.
Ama oradan hareketle başka bazı hususların üstünde durmak gerek. Onların başında devlet meselesi geliyor.
Türkiye'de devletin, II. Mahmud'dan beri, onca 'modernleşme' iddialarına rağmen bir türlü modernleşemediğini düşünüp savunurum. Batının 'kameralizm'den başlayarak geldiği Weberci rasyonel, örgütlenmiş, planlamaya dayalı devlet modeline biz erişememişizdir. Onca çabalamışızdır ama elimizde bu bakımdan tatmin etmeyen sonuç vardır.
Üstünde çok düşünülmesi gereken bir konudan söz ediyorum. Modernleşme, devletin, yani bürokrasinin modernleşmesiyle başlar. Cumhuriyet hamlesi bu yönde bir gelişme sağlar. Yurt dışına eleman göndermek, onları istihdam etmek yabana atılmaz bir girişimdir. Ama daha sonra devreye giren partizanlık gibi, nepotizm gibi, kayırmacılık gibi, devlet kaynağının siyasal maksatla kullanılması gibi sayısız neden devlet bürokrasisinin rasyonalitesini yok etmiştir. Planlamaya dayalı da değildir bizde devlet idaresi. Ben eğitimciyim. Eğer öyle bir planlama olsaydı bu kadar diplomalı işsiz de olmazdı veya sanat tarihi veya arkeoloji veya ziraat mühendisliği bölümlerinden bunca mezun verilmezdi.
1980 sonrasındaki neo-liberal politikalar devletin adeta terk edilmesine yol açtı. Bu paradoksal bir durumdu. Bir yandan devlet belki eskisinden daha fazla kullanılıyor (kadrolar itibariyle) ama bir yandan da devlet rasyonalitesi (aman 'devlet aklı' demeyin, o çok tehlikeli bir husustur) veya rasyonel devlet hiçe sayılıyor, işin bu yanı yüz üstü bırakılıyordu. 15 Temmuz sonrasında da anladık ki, o iğrenç FETO bakımından, devlet devleti ele geçirme yeriymiş. Bu çizgi bizi bugün bulunduğumuz noktaya getirdi. Devlet bugün her zamankinden daha sorunlu bir varlık.
Devleti dönüştürmeleri beklenir, devleti sahiplenmeleri değil. Bir paradokstan bahsetmiyoruz. İktidar devlet yönetimidir.
Tabii ki, devletle doğal bir bütünleşme olacaktır. Devleti yok edecek bir nihilizmden söz etmiyoruz. Ama devletin revizyonu bir ilkedir. Bu da bir yönetim meselesidir.
Nitekim ilk döneminde Akparti'nin yaptığı tam da buydu.
Akparti uzun iktidar döneminden ve atlattığı 15 Temmuz felaketinden sonra bugün böyle bir zorunlulukla karşı karşıya.
Toplum ondan her düzeyde yeni bir devlet hamlesi bekliyor. Çağın gereklerine uygun, liyakate dayalı, rasyonel, planlayan ve ona uygun davranan bir devlet yapılanmasını bekliyor.
Böyle bir oluşum için şartlar hiç bugünkü kadar uygun olmamıştı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)