Hiç kazananlarla kaybedenler bir olur mu?...
'Zamanın ruhu'.
Bu ruh Avrupa'da da Amerika'da da kendisini gösterdi. Ortaya çıkan hamleyi iki kavramla açıklamak kabil: küreselleşmenin sonu, sağ siyasetin yeni evresi.
Bugüne kadar tepkinin hep soldan geleceği düşünüldü.
Yalan da değil yanlış da. Avrupa'da Podesta, Syriza soldan kitlesel tepkilerdi.
Ama aynı Avrupa'da muhafazakâr sağın yükselişini gösteren tepkiler de uzun süredir gündemde. Avusturya'da yıllardır faşizme yakın sağ seçim kazanıyor. O ve şimdi yarıştan önce toynaklarını toprağa süren atlar gibi yerinden fırlamayı bekleyen Fransız Le Pen sağdan gelen tepkiyi işaret ediyor.
Birincisi, kıyı-iç bölge çelişkisi. Bizde Akparti'nin seçilmesinde görüldüğü üzere kıyılar tıpkı CHP'liler gibi Demokratlara oy verirken değişim isteyen iç bölgeler Trump'ı destekledi. Gelişmiş bölge az gelişmiş bölge farkı da denebilir buna.
(Detroit gibi fabrikaların kapandığı ve artık 'pas bölgesi' denen yerlerdeki oy dağılımı her şeyi açıklıyor. Obama'yı destekleyen bu ekonomik çöküntü bölgesi Trump'ı destekledi.) İkincisi, kırsal alan ve nüfus değişikliği gene Trump'tan yana ağırlık koydu.
Üçüncüsü, belki de en önemlisi bu, 'değişim' denen hareketin nereden ve kimden geldiğini kitleler artık önemsemiyor.
Değişim olsun, mevcut ve kendisine zarar vermiş düzen çekilip gitsin de kim onu ikame ederse etsin: kitlelerin yeni algısı bu.
Bu yönden bakınca açık gerçek Trump'ın kazanmasından çok Demokratların yitirmesi. Son seçimden bu yana bildiğim kadarıyla ABD'de nüfus 8 milyon kişi kadar arttı. Demokratlar ise bu artışa rağmen Obama'nın bir önceki seçimde aldığı oydan 9 milyon daha az oy sağladı.
Bana göre daha ileriye gitmek gerekmez.
Bir parti seçimde 9 milyon oy kaybediyorsa ve öteki parti son üç seçimde neredeyse hiç değişmez şekilde aynı sayıda oy alıyorsa, kaybeden konuşulmalı. Demokratlar kaybettiyse bu da herhalde başarılarının değil başarısızlıklarının sonucudur.
Sosyal güvenlik sisteminin kurulamaması geliyor. Obama'nın söz verdiği 'değişim'i sağlayamaması geliyor. Dış politika beceriksizlikleri geliyor.
Bunların hepsi küreselleşme karşıtlarına alan açan gelişmeler. Şimdi ABD bütün bunları unutup 'kültürel değerler' üstünden bir tartışma başlatıyor. Haksızdır demem. Ama siyaseti sosyoloji ve ekonomi tayin eder. Bu evrede Trump'ın Başkan olmasına farklı bir dille karşı çıkmak bu gerçeği kavrayamamaktır.
Bildiğimiz şey, ekonomik kriz dönemlerini aşmak için sağ iktidarlara şans verilir. ABD de aynı kartı oynadı. Fark, seçilen şahsın kişilik özellikleri. Tepkiyi çeken husus bu. Ama çarpıcı bir durum var burada:
Demokratların çöktüğü bir yerde sosyolojik olarak varsıl sınıfların temsilcisi seçim kazanmışken Trump'ı nereye oturtacağız, elitler arasına mı, alt sınıflara mı?
Geleceğin tartışmaları bu soruda gizlidir.
Bu ABD konusunda, durmak yok yola devam, sonunda 'yeni dünya'yı konuşuyoruz...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)