İstanbul’dan büyük fuar...
Dünyada 2005 sonrası 'gallery exodus' (galeri hurucu) olarak anılıyor. Burada ayrıntısına girmeyeceğim nedenlerden ötürü olanlar oldu ve ABD'de bile 2005 sonrasında akıl almaz bir 'güncel sanat' ve galeri patlaması görüldü. 1980'lerde Soho'daki yoksul galeriler artık Chelsea'ya taşınıyor, herkes sanat yapıtı alıyor, kişisel ve kurumsal koleksiyonlar geliştiriliyordu. Bugün sanatla içli dışlı olmayan, koleksiyonu bulunmayan bir kurumun, bir kişinin hiçbir itibarı yok.
Fuar son kertede bir satış alanı. İşin o kısmı elbette önemli ama benim dışımda. İcra Kurulu üyesi olarak asıl ilgilendiğim işin kültürel, hatta sosyolojik yanı.
O kadar böyle ki, düşününüz, kısa bir süre önce koleksiyonerin olmadığı bir ülkede şimdi koleksiyonerler 'yabancı sanat' alıyor, hatta bazıları da, bana göre yanlış bir şekilde, 'sadece yabancı sanat'a yöneldiğini vurguluyor. Fuar bünyesindeki Koleksiyonerlerin Öyküsü sergisi bu değişimi ve birikimi olanca açıklığıyla gösteriyor.
Onların başında neyin geldiğini belirttim: kentlerin dönüşümü. Bugün dünyadaki fuar sayısı eğer on yıl önceki sayıyla mukayese edilemeyecek derecede artmışsa bu bahsettiğim dönüşümün bir uzantısıdır. Kentler kendilerini fuarlar üstünde konumlandırıyor.
Bunu söylemişken daha önce vurguladığım bir hususu belirteyim. Benjamin Barber gibi bazı siyaset bilimciler bazı kentlerin ait oldukları ülkeleri aştığını belirtiyor. Londra, Paris, New York, LA ait oldukları ülkelerden büyüktür diyor. Bu kentler ülkelerinden daha iyi, daha çağdaş bir anlayışla yönetiliyor.
Aynı şey İstanbul için de geçerli. Bu fuarı Contemporary Istanbul adına dayanarak gerçekleştirdik bu yıl. İstanbul'un algılanışı, imajı, gündemi dünya için Türkiye'den farklı. Fuar da İstanbul'dan daha büyük, geniş ve farklı. Başka türlü bu kadar yabancı basın ilgisini açıklamak mümkün olmazdı.
Gene bu nedenle bu fuar dünyanın sanatını, Türkiye'nin en dinamik kesimi olan sanat dünyasını izleyiciye geniş bir şekilde sunuyor. Bugünün dünyasında artık 'anlamıyorum, bilmiyorum' lafının da hiçbir geçerliliği yok.
Gerisi izleyenlere kalıyor...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)