Keşke şurada olsaydı, Attila Abi...
Baktım, hayır, yıldönümü 11 Ekim imiş.
Cenazesine yetişmek için çok çırpındım, başaramadım. 11 yıl öncesiydi. Hayat bugünkü ölçüde kolaylaşmamıştı. Çok kısa bir süre sonra İstanbul'a bir vesileyle geldim. Aşiyan'daki mezarına gittim. O sıralarda ben de Bebek'te oturuyordum. Komşuyduk.
Sonra Attila Abi, kendi teorilerini, meselelerini, politik görüşlerini aldı, eski çevresini yanından uzaklaştırdı, muhtemelen bir kavga, bir mücadele, bir 'komitacılık' olarak gördüğü (kendisini sık sık 'ben komitacıyım' diye tanımlardı) Cumhuriyet gazetesine gitti. Oradan Sultan Galiyef'li, Gazi'li, Avrasya'lı yazılar yazmaya başladı. 28 Şubat dönemiydi.
Ülkücü- Devrimci buluşmasını gerçekleştirmeyi, Türkiye'yi derin tesiri altında saydığı emperyalizmden Gazi'nin ve Galiyef'in tezleri dairesinde 'kurtarmayı', Batıdan uzak tutmayı, 'İnönü Atatürkçülüğü'ne karşı uyarmayı, küreselleşmeye direnmeyi kendisine iş edindi. Doğu Perinçek çevresini kendisine dost ve yoldaş edindi.
Attila Abi, bu çizgide, bu noktadayken aramızdan ayrıldı. Onu bu iddialara taşıyan neydi?
Bu soru onun kendisini açıklamalarının çok ötesinde sosyolojik bir çözümlemeyi gerektiriyor. İlhan, bence, Türk aydının Tanzimat sonrasında içine düştüğü büyük ikileme, büyük medeniyet krizine kendince somut bir çözüm geliştiriyordu.
Bu arayış içinde, bilinen, ilginç olanı sosyalizmle başlayıp Kemalizmle bitirmesiydi.
Oysa sosyalizm üstüne yazdıklarıyla Kemalizm üstüne yazdıkları, zamanında, Yahya Kemal'in mekteple memleket arasında kurduğu ilişkiye benzer. İlhan, sosyalizme inanmıştı. Ama o sosyalizm, sosyalizm dendiğinde akla gelenlerin çok ötesindeydi ve esasen bir Kemalizm anlayışını taşıyordu. Yani İlhan 'milli ve yerli' ve Kemalistti, sonra sosyalistti, her ne kadar kendisi başka türlü söylese de. Öylece de o 'milli demokratik devrim' çizgisinin farklı, ilginç ama başka bir savunucusuydu.
Edebiyatçılığını sonradan önemsemez oldu. Ben başka türlü olsun isterdim. Ne yaptımsa yazacağını söylediği romanlarını yazdıramadım kendisine.
Keşke şimdi şurada olsaydı...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)