Lozan hezimet mi zafer mi?...
Bu tartışma koyu İslamcılar arasında da koyu ve tarihle uğraşan Kemalistler arasında da öteden beri devam eder.
Kimilerine göre hezimettir Lozan, kimilerine göre zafer. Her şeyi sıradanlaştırmakta (vülgarize etmekte) beis görmediğimiz ve uzmanlarımız da derli toplu, ciddi, soğukkanlı yazılar yazma alışkanlığına sahip olmadıklarından bu tartışmalar uzar gider.
Dolayısıyla Lozan tartışması bir belge tartışması değildir. İdeolojik, tarihi farklı açılardan 'yorumlayan' (işte ideoloji o demektir zaten) bir tartışmadır. 'Revizyonist' bir tarih geleneği her zaman olacaktır. O gelenek yerleşik tarihi ters yüz etmekle uğraşacaktır.
İş bu noktaya gelince bu tartışmada yapılan teknik hatalar (12 Adalar'ın alınması vs.) beni o kadar ilgilendirmiyor. (Tarihin sahih esaslar üstünde tartışılması bakımından elbette ilgilendiriyor. Yanlış bilgiyle yapılacak bir tartışma ideolojik bir yorumdan daha da kötüdür.) Bana göre dikkati çeken bizatihi tartışmanın kendisidir.
O yazıda Süleyman Demirel'in 1989'da teybi kapattırıp bana söylediklerini anlatmıştım. Demirel, açık açık 'Lozan'ı tartışmaya açmak'tan söz ediyordu. Gerekçesi Musul ve Kerkük probleminin o süreçte halledilmemesiydi. 'O Meclis'te bu iki ilin kaybına çok gözyaşı dökülmüştür' diyordu.
Daha sonra, gene o yazıda anlatıyorum, şimdi emekli bir Orgeneral, muvazzafken, bana neredeyse kelimesi kelimesine aynı sözleri söylemişti.
Diyelim, Türkiye'deki 'İslamcılar' Lozan'a 'hezimettir' dediler. (Hayır, değildir, hemen belirteyim.) Peki, Demirel ve adını vermediğim Orgeneral de mi 'hezimettir' diyordu?
Asla ve kat'a. Ama Demirel bunu bana neredeyse 30 yıl, paşa da bir 20 yıl önce söylüyordu.
Günü geldiğinde Demirel meseleleri Lozan'a dayanarak aşmaya çalıştı. Tıpkı o paşamızın yaptığı gibi.
İlhan, bizzat Mustafa Kemal'in Lozan'ı beğenmediğini kanıtlamak için bin belge ortaya koyduğunu görürsünüz. Gerekçesi açıktır:
Misak-ı Milli bir mütareke şartıdır, milli sınırlarımızı gücümüz tayin edecektir.
Yetmez, İlhan daha da ileri gider. Bir Kemalist olarak Amerika yanlısı dış politika izleyenlere, yabancılara üs verenlere ateş püskürür. Yetmez. Mustafa Kemal'in Derne'de savaştığını öne sürüp, onun daha Kurtuluş Savaşı'nın ilk günlerinden başlayarak Araplara da anti-emperyalist bir bağımsızlığın peşinde olduğunu vurgular.
Onun emperyalizme karşı Türk-Arap dayanışmasından, bir Türkiye- Suriye- Irak federasyonu düşündüğünden bahseder.
Hatay'ı almasını da bütün bunları somutlayacak örnek diye öne sürer. Ha, bir de durup durup neden Mustafa Kemal 'ilk hedefiniz Akdeniz'dir' dedi diye sorar.
Kısacası ortada bir mesele var. Kökü daha derine inen bir mesele.
Konu zevkli, konu zengin, konu zahmetli, iyisi mi ben devam edeyim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)