Eğitimin Türkiye hali
Her yıl başında düşündüğüm bir husus var. Biz ilk öğretim, orta öğretim, yüksek 'öğretim' diyoruz.
'Öğretim' elbette.
Ama 'eğitim' demiyoruz.
Öğretim mekanik bir husustur.
Oysa eğitim öğretimi içerir ama ondan fazlasıdır.
Sadece bu tespit bile Türkiye'deki okullulaştırmanın anlamı bakımından epey şey söylüyor bize.
Öğretimle yetinen, eğitime yönelmeyen bir anlayışın içindeyiz.
Ve bu tespit okullarımızda verilen eğitimin anlamı hakkında da ipuçları barındırıyor.
Artık biliyoruz ki, eğitimimiz eleştirel, analitik, sorgulamacı olmaktan uzaktır. Daha çok ezberciliğe, dogmatik yaklaşıma dönük bir yöntemi benimsemişizdir. Bilgiyi bilgi için, gerçeği bulmak için değil, 'meslek edinmek', bir maksada hizmet etmesi için edinmeye çalışırız. Bu 'zanaat' öğrenmenin bir yoludur. Oysa okullulaştırma daima bundan fazlasını gereksinir.
Bu ortak payda bahsettiğim eleştirel, sorgulamacı, çözümlemeci yaklaşımdan gelen bir anlayışla yenilikçilik, buluşçuluk, girişimcilik ve yaratıcılıktır.
Yaratıcılık diğerlerine oranla herkese daha yakın gelir. Her dönemde etkilidir.
Ama bugün yaratıcılık bir büyük heykelcinin veya şairin yaratıcılığı değildir. O zaten önemlidir ve çağlar aşırıdır. Ama bugünün yaratıcılığı somutlaştırılabilen, teknolojiyle bütünleşen ve değer ve katma değer üreten bir yaratıcılıktır.
Yenilikçilik bir ideolojidir. Dünyaya açık olma halidir. Buluşçuluk ise yaratıcılığın somutlaştığı düzlemdir. Bu orta ve yüksek öğretimdeki ortak paydadır.
Sadece 'seçimle' bağlı bir demokrasi değil bu.
Haklar, onların en küçük birimde uygulanması, en hassas yaklaşımlarla örtüşmesi anlamında demokrasiden bahsediyoruz. Esnek çalışma saatlerinden esnek performans değerlendirmesine kadar, sivilliğin, eşitsiz bir alan olan üniversite eğitiminde temel belirleyici olmasına kadar uzanan geniş bir vadidir bugünkü demokrasi.
Üniversite yaratıcılık, girişimcilik, buluşçuluk yaklaşımını bu zeminle bütünleştiriyor şimdi.
Eğitim kadar planlamaya ihtiyaç duyan başka bir alan yok. Çünkü eğitim en pahalı yatırımlardan biri. Oysa Türkiye 21. yüzyılda iyi kötü ayakta durabilmek için zorunlu olan üç hususu, İngilizce, matematik ve bilgisayar öğretimini ne yazık ki başaramıyor. Üç alanda da çok gerideyiz. Öte yandan fakültelerimizi, bölümlerimizi mezunlarıyla ve onların iş bulma olanaklarıyla birlikte düşünmüyoruz ki, ABD'de mezuniyetinden sonra altı ay içinde iş bulamayan öğrencilere üniversitelerin geri ödeme yaptığı bir dünyadayız.
Tüm öğrencilere başarılar, gene onlara, hocalarına ve ailelerine kolaylıklar diliyorum.
Not: Hakkında yayınladığım yazıda 'İshak Alaton Beyin' adını 'İzak' diye yazdım.
Nedeni vardı. İlk tanışmamızda şaka yollu 'İshak demek zor, İzak desem olmaz mı' dediğimde, bugün gibi kulaklarımda sesi, 'aslında, İzak'tır Hasan, sen de öyle diyebilirsin' demişti, ben de ondan sonraki karşılaşmalarımızda, 'İzak Bey ben ayrıcalıklıyım, adınızı değişik söyleyen tek kişiyim' dediğimde, 'izin almış, izin verdiğim tek kişisin Hasan yoksa çok kişi öyle telaffuz ediyor' demişti. Buna atfen öyle yazmıştım. Bu anekdotu belirtmemiştim. Adını yanlış yazmışım gibi bir durum oluştu. Öyküsü budur. Gene de içtenlikle özür dilerim. İçim şimdi rahat.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)