Ey Fransa titre ve kendine dön...
Oysa sarsılmış, şaşırmış, yerinden oynamış, değerlerini yitirmiş bir dünyada yaşıyoruz. İzlenecek çok şey var...
Varlığı, insanın varlığını, modernlik, bir problem alanı olarak değil bir çözüm alanı olarak görüyor ve tanımlıyordu. İnsan, evrensel ve tek tip örneklere göre biçimlendirilecek, sorunlar aşılacaktı. Kuşkusuz çok önemsediğimiz ve önemli olduğu su götürmez Aydınlanma düşüncesinin gelip durduğu kıyı buydu.
Bahsettiğim yaklaşım modernleşmenin ve gene o Aydınlanma felsefesinin zeminini oluşturan eleştirel düşünceyi ortadan kaldırıyordu. Oysa modernleşmenin en önemli özelliklerinden biri, Kant'tan beri devam eden, 'sapere aude' yani 'bilmeye/ sormayacesaret et' sözü ve ilkesiydi.
İnsan soran, sorgulayan bir varlıktı.
Öyle olmak zorundaydı. Çünkü insan ne tek tipli bir varlıktı ne de katı ve kuru.
İnsan, Heraklitus'tan beri 'panta rei' diyen bir varlıktır. Yani 'her şey akar' yani her şey değişir düşüncesine inanır.
Öyledir insan, akışkandır, değişkendir.
Mesele bu değişimin yönüdür. İnsan geçmişin bütün birikimini yanına alarak geleceğe akar. Modernleşmenin mantığı bu görüşten doğar.
Bunu 'ikna odaları' 'gerçeğini' yaşamış bir ülkenin insanı olarak soruyorum...
Bunu Fransa'yı esir almış 'İslamofobi'den ayrı düşünmek olanaksız. Çoğulcu, demokratik, çokkültürlü bir toplum modelini çok uzun süre, bütün kısıtlamalarına rağmen, yaşamış bir ülkenin, devlet ve toplumun şimdi gelip dayandığı bu nokta hazin. Bunun o meşhur 'cumhuriyetin değerleri' kavramıyla bir ilgisi yok.
Philippe d'İribarne imzasıyla Le Monde gazetesinde bir yazı çıktı (19 Ağustos). Burkanın bir 'sembol' olduğunu belirtiyor. (Size tanıdık gelmiyor mu bu tespit?...) Kadının tutsak edilmesini, ikincilleştirilmesini ifade ettiğini belirtiyor.
Bunlar tartışmaya açık, bir modernist zihniyetin dile getirebileceği görüşlerdir.
Tartışmaya değerdir. Ama yazar, bu tartışmanın sonuçlandırılacağı zamana kadar burkayı kullananın böyle bir muameleye maruz kalamayacağını unutuyor, demek ki.
Demek ki, hukuk bilinci öyle bir toplumda bile erozyona uğrayabiliyor.
Öyle anlaşılıyor ki, devlet de o tartışmada taraf tutmuş. Şimdi yersizyurtsuzluk, göçebelik, akışkanlık, sınırsızlık kavramlarını üretenlerden intikam almayı dur durak bilmeksizin sürdürüyor. Bütün 'akültürasyonu' 'Fransız' olan bana, hakkı yok Fransa'nın böyle bir şey yapmaya.
Fransa, titre ve kendine dön!...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)