14 Temmuz 1789 günü Fransa kralı Versay'da oturuyordu. O gün defterine 'bugün kayda değer bir şey yok' diye yazdı. O sırada Paris'te devrim oluyordu.
Kralın o günkü şartlarda Paris'e 20 km ötede olanlardan anında haber alması olanaksızdı. Ama bu küçük nottan gelişmeleri uzun vadeli olarak sezemediği de anlaşılıyor. Bu aristokrasinin dünyadan kopukluğu, bihaber olmasıydı. Aristokrasinin kendi içine kapalılığıydı. Aristokrasinin melankolisiydi.
Benzeri bir şey Türkiye'de 15 Temmuz'da yaşandı mı sorusunu daha çok soracağız. O gece ben bütün Türkiye'nin bir andan sonra darbeye direndiği kanısındayım. Öyle olduğunu ummak istiyorum. Gene de şunu belirtmem gerekiyor ki, sokaklara çıkanların % 90'a yakını muhafazakâr, mütedeyyin kesimlerdi.
***
Onlar sokağa çıkarak bir cumhuriyetitamamladılar bir yeni cumhuriyetibaşlattılar. Biten Cumhuriyet III. Selim- II. Mahmut- II. Meşrutiyet- Kemalizm çizgisidir. Batılılaşmacıdır. Materyalisttir. Pozitivisttir. Negatif laikçidir. Yeni cumhuriyet şu andığım Tanzimatçizgisinin karşısında yer alan muhafazakâr,şimdi 'yerli ve milli' denen çevrelerin uzuntarihiyle biçimleniyor.
İdeolojik olarak buna taraf veya karşı olmak bir hak. Ama sosyolojik gerçek bu.
***
Yıllardır yazıyoruz. Cumhuriyet bizde kendi 'asr-ı saadet'ini oluşturdu: 1930'lar.
Darbelerin maksadı o döneme geri dönmekti.
O dönemleri ihya etmekti. Değişen bir dünyanın gerçeğini anlayamayarak, değişmez, aslında arkaik, bir dünyayı (yeniden) kurmaktı. Aristokrasinin melankolisi idi bu.
Öte yanda yeni dünyayı dişiyle tırnağıyla kazanlar vardı. Göç ederek, metropolitan alana yerleşerek, kendilerine ait kültürelkimliklerine sıkı sıkıya sahip çıkarak ama güncel realitenin içinde, onunla harman olarak yaşayan bu kesimler burjuvazinindinamizmini temsil ediyordu. 1950'den beri bu böyleydi. Aradaki tek fark şuydu: 1950- 1965- 1983 çizgisi köylü- devlet barışmasını devletlehine halletmek gayretindeydi. 1992-2002- 2012 hattında ise iktidar taşra burjuvazisinin kendi kimliğini korumasına, devletin karşısında o kimlikle yer almasına öncelik verdi. Taşra burjuvazisi yavaş yavaş (Anadolu sermayesi olarak) metropolitanburjuvaziye dönüşürken, küreselleşme aracılığıyla onun ideolojisini transfer ederken iktidar bu oluşumları devlete taşıyordu. Burjuvazinin dinamizmi idi bu.
***
İlginç bir şey söyleyeyim mi, aslında 1923- 1933 kadroları tamamen İstanbul,Payitaht, Dersaadet, Pera aristokrasisine ve metropol burjuvazisine mukabil Anadolu burjuvazisinin dinamizmiyle oluşmuştu. Yani, Mustafa Kemal sınıfsal olarak 1950- 2012 çizgisindeydi. Ama Kemalizm zamanla Atatürkçülüğe dönüştü, kendi konformizminin tuzağına düştü ve bugünle, gelecekle değil geçmişle meşgul oldu. Kemalizmi kendi enerjisinden soyutladı.
Onu dinsel, arkaik, statik, biçimselbir kurguya dönüştürdü. 15 Temmuz gecesi yerli burjuvazikendi cumhuriyetini kurdu. Bu tarihselbir dönüşüm anıydı. 25 yıllık ekonomik,sosyal dönüşüm siyasal sonucunu üretiyordu.
O nedenle ister Cumhuriyet sonrasıCumhuriyet diyelim ister Kemalizm sonrasıCumhuriyet ortada yeni bir düzen var.
Bu düzeni aristokrasinin melankolisikurdu/ rdu desem yeridir...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.