Ordu ötesi devlet, toplum, siyaset: Demokratik devrim
Bu bir övgü değildir. Bir sosyolojik saptamadır. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dile getirdiği ve ilk kez, evet, Şerif Mardin tarafından vurgulanan, onun da Edward Shills'ten aldığı 'merkez-çevre' ilişkisi bambaşka bir boyuta taşındı. Çevre merkeze karşı güçlendi.
Şerif hocamızın yaklaşımını ben kendimce biraz daha ilerletmiş ve şimdi 'devrim' diye nitelendirdiğim bu oluşum neticesinde 'merkezdeki çevre' ve 'çevredeki merkez' kavramlarını geliştirmiştim, Türk Siyasetinin Yapısal Analizi-I kitabımda.
Ama Türkiye gözünün önünde oluşan ve yaşananları daima görmezden geldiğinden bu kavramlaştırma da, onu doğuran koşullar da değerlendirilmedi. Önemli değil. Daha çok yazıp, tartışacağız bu konuları. Şimdi, asıl değinmek istediğim hususa geleyim: demokratik devrim!
Fakat yaşadıklarımızı hiç de böyle kurgulamadık. Demokrasi bizim için 1950'de, haydi bilemediniz 1946'da başladı. Oysa 1908 sonrasında kıyamet kadar parti vardı siyasal alanda. Cumhuriyetin onları kapattığını hiç zikretmiyoruz da, İnönü'nün 'demokrasiye geçişini' alkışlıyoruz. Hiç beis yok, alkışlayalım. Ama gerçek şu ki, biz, II. Mahmud sonrasını daima 'modernleşme' diye düşündük, 'demokratikleşme' olarak değil.
Modernleştik ama demokrasimiz olmadı. Laikleştik ama demokrasimiz olmadı. Batılılaştık ama demokrasimiz olmadı. Bunları demokrasiden muaf, demokrasiye muhalif, demokrasiye mugayir gelişmeler diye tasarladık, uyguladık.
Oysa demokrasi en geniş manada, özü itibariyle üç şeydir: ordu merkezli yönetime karşı sivilleşmedir, devlet merkezli siyasete karşı siyasettir, seçkinci bir yönetime karşı katılımdır.
O sorunun özünde ordu vardır. Maalesef, modernleşmenin kaynağında bulunan ordu, demokratikleşmenin önündeki engel, fren, set ne derseniz deyin odur. Öyle 27 Mayıs demokratik bir darbeydi, 27 Mayıs Anayasası özgürlükçüydü gibi sözlere kulak asmanın anlamı yok.
Ordu kendi seçkinci, devletçi ve varlığını bir kontrol mekanizması olarak devletin de üstünde gören tavrıyla darbeleri gerçekleştirdi. Her darbeyi, bu niteliklerle bütünleşmiş modernleşmeci Kemalizmin gene seçkinci, devletçi ve toplum ve siyaset dışı mantığını 'rehabilite' etmek için kullandı. Kendisini her şeyin üstünde tuttu.
Bugün bazı düzenlemeler yapılıyor. Bunu ordu ötesi bir siyaset, devlet ve toplum kurma yönündeki irade olarak görüyoruz.
Umarız işler bu yönde, bu doğrultuda gelişir. 1800'lerden beri beklenen demokratik devrim son aşamasına erer.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ‘Sondan bir önceki’ yazı... (01.09.2017)
- Kasketten atlete... (30.08.2017)
- ‘Sol’dan ‘sos’a: Bir ayrışma ihtiyacı (28.08.2017)
- Türkiye’de Macron olmak... (25.08.2017)
- Kılıçdaroğlu aday olmazsa... (23.08.2017)
- Türkiye Avrupa’nın ortasında... (21.08.2017)
- Sıradan faşizm ve radikalizm ihtiyacı... (18.08.2017)
- Gecikmiş ırkçılık hayreti... (16.08.2017)
- Üniversite yerleştirmeleri üstüne... (14.08.2017)
- Bir tatil sonrası düşünceleri... (11.08.2017)