Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil
OHAL Türkiye Cumhuriyeti devletinin terörle mücadelesine destek olmak amacıyla ilan edildi. Bu amaca da hakkıyla hizmet etti. Haliyle terör örgütü mensupları ve onların hamileri OHAL'e karşı yoğun bir kara propaganda faaliyeti yürüttüler. Ne yazık ki OHAL'e sadece terör örgütleri ve onların hamileri karşı çıkmadı. CHP-HDP bloğu da siyasetlerinin merkezine OHAL karşıtlığını oturttular. CHP, içinde bulunduğumuz bu seneyi "OHAL ile mücadele yılı" ilan edeceğini bile ifade etti.
Bu iki yıllık süre zarfında OHAL'e karşı çıkanlar en temelde Türkiye'nin terörle mücadelesiyle sorunu olanlar, bu mücadeleyi engellemek isteyenlerdir. Terörün, terör örgütlerinin yıllar yılı Türkiye'nin ayağına pranga olması, dış güçlerin Türkiye'ye müdahalesini kolaylaştıran bir unsur olageldi. Bu lüksün ortadan kalkması Erdoğan düşmanlarının hiç de işine gelmedi.
OHAL 15 Temmuz darbe görünümlü işgal girişiminden 5 gün sonra devreye sokuldu. Milletin müdahalesiyle bastırılan bir işgal girişiminin ardından büyük bir travma yaşayan devletin terörle mücadele edebilmesi için OHAL yöntemine başvurulmuştu. Bu yönüyle OHAL dönemin başbakanı Binali Yıldırım'ın ifadesiyle "vatandaşa değil, devlete ilan edildi." OHAL, toplumun gündelik hayatına etki eden bir uygulama olmadı. Devletin terörle mücadelede daha aktif olabilmesi, daha koordineli şekilde çalışabilmesi için yürürlüğe kondu.
Geldiğimiz noktada artık devletin terörle mücadelede ciddi bir mesafe kat ettiğini görüyoruz. Hem devletin, hem toplumun, hem siyasetin, hem de bürokrasinin rehabilite olduğu bir dönemdeyiz. Bir yandan terörle yeni bir güvenlik doktriniyle, çok daha etkin biçimde mücadele edilirken, öte yandan siyaset kurumu güçlü biçimde işlemeye devam ediyor. Yasama organı terörle mücadele başta olmak üzere ülkenin ihtiyaç duyacağı yeni yasaları yapabilir konumda.
Türkiye nasıl OHAL'i ilan ederken iç dinamiklerini esas aldıysa, onu kaldırırken de yine kendi asli ihtiyaçlarını dikkate alıyor. Dış baskılara göre siyaset belirleyen bir Türkiye yok karşımızda. Eğer ki Başkan Erdoğan bugüne kadar kendisini Batı'dan gelen baskılara göre şekilden şekle sokmuş olsaydı, bugünkü Türkiye, bugünkü başarı ortada olmazdı.
"OHAL bir an önce kalksın" diye kampanya yürüten Batı medyasının OHAL'in kaldırılmasına verdiği tepki Erdoğan'ın bu tarzının ne denli doğru olduğunu ispat ediyor. Batı medyasının büyük bölümü Türkiye'de OHAL'in kalkmasını görmezden geldi. Alman medyası başta olmak üzere Batı medyasının bir diğer bölümü ise Türkiye'nin yeni terörle mücadele yasalarını hedefe koyuyor. Der Standard bu yasaları "light OHAL" olarak tanımlarken, Neus Deutschland OHAL'in sona ermesinin bir anlamı olmadığını, bu dönemde Türkiye'nin zaten yapmak istediğini yaptığını ima ediyor. Evet, Türkiye yapmak istediğini gerçekten yaptı, hem devletini hem sınırlarını terörden arındırmak noktasında önemli başarılar elde etti.
Sözün özü, nasıl ki geçtiğimiz 5 yılda dış baskı ve yönlendirmelerle değil, kendi ihtiyaçlarımıza binaen politika üretildiyse, önümüzdeki 5 yılda da bu yaklaşım tarzı sürdürülmeli. Esas olan, Türkiye'nin doğru yerde durması ve buna uygun adımları atmaya devam edebilmesidir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)