Bu kitle nasıl rehabilite edilecek?
Al birini, vur ötekine.
Bu kadar net mi?
Evet, bu kadar net!
Bugün iki isim arasında kıran kırana bir mücadele var.
Peki bu mücadele bir anlayış farklılığına, bir siyasi tasavvura mı dayanıyor?
Hayır, alakası yok.
Belki 2014'te Muharrem İnce Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısına çıktığı vakitler böyle bir farklılıktan söz edilebilirdi.
O günlerde İnce Kılıçdaroğlu'nu partinin temel ilkelerinden saptırdığını, kendisi genel başkan olursa partiyi 2010 öncesi hassasiyetlerle yöneteceğini söylüyordu.
İnce Kemalist, ulusalcı bir retorik kullanıyordu.
Kılıçdaroğlu'nun irtica söylemini bir kenara bırakmasını, yeterince laiklik vurgusu yapmamasını eleştiriyordu.
İnce, Kılıçdaroğlu'nun HDP çizgisine doğru çekilmesine de şüpheyle yaklaşıyor, bu konudaki rahatsızlığını da gizlemiyordu.
Geriye dönüp baktığımızda anlıyoruz ki İnce'nin ulusalcı, Kemalist çizgisi sahici bir çizgi değilmiş.
O gün Kılıçdaroğlu'nun karşısında o söylemin bir gücü olduğuna inanmış İnce.
O söylemi kullanmış.
Peki ya bugün?
Kemal Kılıçdaroğlu siyaseten nerede duruyorsa Muharrem İnce de orada duruyor.
CHP'nin Atatürkçü çizgiden uzaklaşması, HDP'lileşmesi, FETÖ ile olan ilişkisi Muharrem İnce için asli meseleler değil.
Bunu Cumhurbaşkanlığı yarışına girdiği süreçte açık ve net biçimde gördük.
Selahattin Demirtaş'a özgürlük söylemini vargücüyle savundu İnce.
Oysa daha birkaç yıl önce kameralar karşısında Demirtaş'ı 6-8 Ekim olaylarının başlıca müsebbibi olarak gördüğünü söylüyordu.
Yani demem o ki kavga, kelimenin tam anlamıyla koltuk kavgası.
Salı akşamı aHaber'de ORC araştırma şirketinin seçim sonrasında yaptığı bir araştırmanın verilerini yorumladık.
Söz konusu araştırmaya göre "Muharrem İnce CHP genel başkanı olursa ona oy verir misiniz" sorusuna olumlu cevap verenlerin oranı yüzde 25.
Yani CHP genel başkanlık koltuğuna kim oturursa otursun sonuç değişmiyor.
CHP seçmeni de bunu biliyor.
Kendisini o koltuğa oturtan güçlerin isteğini büyük oranda yerine getirdi.
Her şeyden önce CHP tabanını dönüştürdü Kılıçdaroğlu.
Erdoğan nefretiyle malul, psikolojisi bozulmuş bir kitle yarattı Kılıçdaroğlu.
Korku siyaseti kullanarak onları yaşam biçimlerinin tehlike altında olduğuna inandırdı.
Erdoğan düşmanı unsurlarla koalisyon kurarak kendi kitlesinin ideolojik oryantasyonunu bozdu.
Dahası Erdoğan'a destek veren toplum kesimlerine karşı bu kitle bir öfke biriktirdi.
CHP'nin mitinglerinde yükselen "intikam, intikam" haykırışları sadece Erdoğan'a dönük bir çağrı değil, Erdoğan'a destek veren kesimlere yönelik de bir çağrıydı.
Bugün, bana soracak olursanız Türkiye siyasetinin en önemli meydan okuması bu kitlenin rehabilitasyonudur.
Kimse kusura bakmasın, bizim vazifemiz eğriye eğri, doğruya doğru demektir.
Burada bir eğrilik var ve bu eğriliği düzeltmek yine bu ülkenin gerçek sahiplerine düşüyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)