Kemal Kılıçdaroğlu'nun son günlerdeki agresifliğini, küstahlığını ve had bilmezliğini izah etmek için birçok şey söyleniyor. Yapılan analizlerde üç hususun öne çıktığını görüyoruz. 1) Kılıçdaroğlu'nun karakteri, 2) CHP'nin 2019 için sert bir söylem kullanmaktan başka şansı olmadığı ve 3) CHP'deki dengeleri yönetmek, partiyi bir arada tutmak ve partideki iktidarını garantiye almak için genel başkanın böyle bir çizgi tutturduğu.
Bunların hepsinde bir doğruluk payı var. Kılıçdaroğlu'nun partinin genel başkanlığına getirildiği 2010'dan bu yana büyük bir soğukkanlılıkla yalan üstüne yalan söylediğini, verdiği vaatleri yerine getirmediğini, üst üste aldığı seçim yenilgilerine rağmen büyük bir yüzsüzlük içinde genel başkanlık koltuğunda oturmaya devam ettiğini inkâr mı edeceğiz? Edemeyiz.
Öte yandan Cumhur ittifakı açıklandıktan sonra CHP'nin boşluğa düştüğünü, elinde bir blok oluşturmak için Erdoğan düşmanlığından başka bir araç kalmadığını, bu aracın da işlevini yitirmeye başladığını görüyoruz. Bu da Kemal Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan düşmanlığında çıtayı daha da yukarı tırmandırmasını beraberinde getiriyor. Hakaret, iftira, tehdit birbirini izliyor.
Kılıçdaroğlu elbette bütün bunları genel başkanlık koltuğunu uhdesinde tutmak için de yapıyor. Bugünün CHP'si yamalı bohça gibi. Dahası bazı yamalar da dikiş tutmaz olmuş.
2010'dan sonra CHP üzerinde o kadar çok siyasi ameliyat yapıldı ki... Ve her ameliyat sonrasında bu CHP enfeksiyon kaptı!
Böylesi bir partide genel başkan kalmak, hatta o partiyi bir arada tutmak o kadar da kolay değil. Ne diyoruz hep, CHP'de siyaset çoğu kez parti içi iktidar mücadelesi demektir. Hal böyle olunca Kılıçdaroğlu bir düşman yaratıp en sert şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alıyor.
***
Gelgelelim hikâye burada bitmiyor. Bu üç unsur önemli evet. Fakat bir başka unsur daha var. Bana soracak olursanız bu, yeni CHP'nin, yani 2010 sonrasında Kemal Kılıçdaroğlu'nun başına tayin edildiği CHP'nin tarzı siyasetinin de merkezinde yer alıyor. Nedir o?
Siyaset dışı vesayet unsurlarını demokratik siyasal rekabet alanını tarumar etmek üzere sahaya çekmek. Diyeceksiniz ki vesayet odağı mı kaldı?
Elhak, o eski haşmetlerinden eser yok şimdi. İçerideki vesayet odakları yerli ve milli siyasi aktörlerin verdiği mücadele sonucunda ciddi anlamda kan kaybetmiş durumda. Fakat hâlâ bu vesayet unsurları ruhlarını teslim etmiş değiller. Sağda solda gizli saklı birtakım işler çevirmeye çalıştıklarını biliyoruz. Kılıçdaroğlu hepimizden iyi biliyor. Bugüne kadar hep onlarla beraber hareket etti. 15 Temmuz'da kendisini görüp de yol açan darbecileri unutmamız mümkün mü?
Bir de dışarıdaki vesayet odakları var. İşte Kılıçdaroğlu onlardan çok ümitli. Onlara konuşuyor, onlar için zemin hazırlıyor. Erdoğan düşmanı canlı bir cephenin olduğunu, onların da Türkiye'yi kuşatmak için ellerindeki bütün araçları kullanmaları gerektiğini ortaya koymaya çalışıyor.
Kılıçdaroğlu'nun içerideki ve dışarıdaki vesayet artıklarına vermek istediği mesaj şu. "Ben üstüme düşen vazifeyi yerinegetiriyorum, daha da getiririm. Parti tabanının tamamını değilse biledikkate değer bir bölümünü radikalleştirmekve vakti geldiğinde sokağaçıkarmak için elimden geleni yapıyorum. Siz de bizi yalnız bırakmayın." Amaç ne? Erdoğan'ı devirmek!
Bunun adı siyaset mi? Hayır, sefil bir strateji. Sefil, ama biz yine de hafife almayalım, yakından izleyelim.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.