Menbiç politikamız ne olacak?
Afrin özgürleştikten sonra bu soru gelip zihnimizin orta yerine yerleşti. Sadece bizim için değil hem bölgesel hem küresel aktörler için Türkiye'nin ne yöne doğru hareket edeceği temel bir tartışma konusu halini aldı.
Türkiye başlıca önceliğinin ulusal güvenliğini teminat altına almak ve çevresindeki terör tehdidini bertaraf etmek olduğunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından defalarca dile getirdi.
Bu hedef doğrultusunda Türkiye Fırat Kalkanı Harekâtı'nı ve Zeytin Dalı Harekâtı'nı başarıyla hayata geçirdi.
Afrin zaferinden sonra Türkiye'nin terörü kaynağında kurutmak amacıyla yürüttüğü sınır ötesi operasyonların yeni dönem Türk dış politikasının da somut bir unsuru olduğu herkes tarafından anlaşılmış oldu.
Uluslararası alanda Türkiye'nin askeri müdahale ihtimalinden değil, askeri müdahale kapasitesinden bahsedilmeye başlandı.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın söylemleri daha bir dikkatle masaya yatırıldı. Erdoğan'ın daha önce popülist çıkışlar olarak ele alınan sözleri Türkiye'nin somut dış politika adımlarının ipuçları olarak ele alınmaya başlandı.
Türkiye'nin güvenlik tehdit algısının güçlü bir siyasi irade tarafından belirlendiğinin anlaşılması ve sahadaki başarısının tescillenmesi muhataplarını daha gerçekçi hesaplar yapmaya zorlayacaktır.
Açıkçası Türkiye'nin kapasitesini ve kararlılığını diğer bütün aktörlerden daha önce fark eden, politikalarını ona göre revize eden aktör Rusya oldu.
Rusya bir yandan Türkiye'nin garantör ülke olarak Suriye krizinin çözümüne katılmasına destek verdi. Öte yandan Türkiye'nin Afrin harekâtını engellemeye kalkmadı.
ABD için aynı şeyi söyleyemeyiz.
ABD, Suriye krizini adeta Türkiye'yi çevrelemek, masaya eli zayıf biçimde oturmaya zorlamak için kullandı.
Türkiye'nin terör örgütü olarak gördüğü YPG'yi ağır silahlarla donattı, onu meşru bir aktöre dönüştürmeye çalıştı. Bunu yaparken de Türkiye'yi diplomasi masasında boş sözlerle oyalamaya çalıştı. ABD bu stratejiye "YPG'yi silahlandır, Türkiye'yi teskin et" adını bile taktı.
Aksine Türkiye YPG'yi meşru bir hedef olarak gördüğünü ilan etti ve ona karşı askeri operasyona girişti.
Dahası bu operasyonlarda başarılı oldu. ABD bir karar vermek ve somut adım atmak zorunda. Zira Türkiye Menbiç'teki YPG varlığını bir tehdit olarak gördüğünü ve bu tehdidi bertaraf etmek için her türlü tedbiri alacağını açıkladı. ABD artık oyalama taktiğiyle Türkiye'yi durduramaz.
İkincisi, YPG'ye daha güçlü bir destek verilmesi ve Türkiye'yle iplerin kopma noktasına gelmesi.
Üçüncüsü Suriye'deki ABD varlığını geri çekip DEAŞ ve HTŞ'ye karşı Rusya'nın desteklenmesi, YPG'ye olan desteğin de geri çekilmesi.
Dördüncüsü YPG'yle bağların koparılıp Türkiye'yle çalışılması.
Bugün Washington'da bu dört senaryo konuşulmaya devam ediyor.
Türkiye için birinci ve ikinci senaryonun kabul edilmez olduğu ortada. Üçüncü senaryo Türkiye'nin itiraz etmeyeceği, dördüncüsü ise olumlu bakabileceği bir senaryo.
Bir kez daha söylemek istiyorum.
Türkiye için ok yaydan çıktı; devlet ve millet PKK/YPG tehdidi bertaraf edilmeden barış ve huzurun temin edilemeyeceğinin çok ama çok iyi farkında...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)