Erkekler neden kadınlardan üstün olsun ki?
Aliya İzzetbegoviç Tarihe Tanıklığım isimli otobiyografisinde önemli bir hatırlatma yapar. "Dünyanın bütün büyük dinleri şu basit hakikati öğretmeye çalışır (ve bütün büyük hakikatler basittir): Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma. Ya da öyle hareket et ki, davranışların herkes için geçerli olsun; ne sana göre değişsin ne de başkalarına göre..." Bu hakikati hangimiz inkar edebiliriz?
Edemeyiz. Fakat bu hakikat toplumsal hayatımıza her nedense yeterince etki etmiyor. Edemiyor.
Sorun, galiba kendimizi karşımızdakinden daha üstün görünce ortaya çıkıyor. En çok da biz erkekler kendimizi üstün görüyoruz. Kimlerden?
Kadınlardan. Değiliz halbuki.
Aliya İzzetbegoviç'in yukarıda yaptığı hatırlatma kadın-erkek ilişkileri söz konusu olduğunda sağlam bir tutamak olabilir.
Şimdi bazıları bu cümleleri okuyunca "ama eşitlik başka, adalet başka" diye itirazda bulunacak. Kendi başına doğru olan bu önerme toplumsal hayata, kadın-erkek ilişkilerine uygulandığında bir bahane olmaktan öteye gitmiyor.
Unutmayalım ki adaletin tesisi otorite ve rıza gerektirir.
Biz erkekler kendimizi otorite görüyor, kadını rıza gösterme makamındaki bir varlık olarak değerlendiriyoruz. Halbuki adalet nokta-i nazarından burada otorite ne erkek, ne kadın. Her ikisinin de rıza göstermek durumunda olduğu bir adalet mekanizması var.
İster doğal hukuku esas alın, ister ilahi hukuku bu adalet mekanizmasının bir üst otorite tarafından sağlandığını bilmek durumundayız. Buradaki en temel mesele de bir tarafın diğer tarafı ezmesinin önüne geçmektir.
Son günlerde yapılan tartışmalara ben de bu sözlerle bir dipnot düşmüş olayım...
***
Avrupa Parlamentosu kimin umurunda?
İki gündür Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Türkiye'nin Afrin'den çekilmesi gerektiği ile ilgili "tavsiye kararı"nı konuşuyor, en üst düzeyde bu kararın umurumuzda olmadığını söylüyoruz.
Esasında AP kimsenin umurunda değil. Zira bu yapı Avrupa'nın siyasi, ekonomik, kültürel vb. sorunlarına somut çözüm önerileri sunan bir aygıt olmaktan çok, uçuk kaçık düşüncelerin ve yanılsamaların havada uçuştuğu bir fikir kulübü gibi işliyor. Fikir bile üretemiyor...
Suriye krizini, Ukrayna meselesini geçtik... AP Avrupa'nın hangi iç meselesinin çözümüne katkı sağlamış?
Sokaktaki Avrupalı ekonomik durgunluktan şikayet ediyor.
Maaşlarının yıllardan beri artmamasından, yüksek işsizlik oranlarından dert yanıyor.
Göçün, mülteci akınlarının önlenemediğini düşünüyor Avrupalılar. Irkçılık aldı başını gidiyor. Öte yandan siyasi elitlerin tek derdi kendi pozisyonlarını korumak.
Velhasıl böyle bir kurum kimsenin umurunda değilken Türkiye'nin neden umurunda olsun. Türkiye ne Suriye politikasını şekillendirirken, ne de terörle mücadele stratejisini hayata geçirirken AP'ye mi soracak?
Türkiye, Avrupa ile ilişkilerini böyle arkaik yapılar üzerinden değil, Avrupalı ülkelerle ikili ilişkiler geliştirerek sürdürelebilir. Nitekim Türkiye tam da bunu yapıyor...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)