Münih Güvenlik Konferansı dün tamamlandı. Konferansa Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı Binali Yıldırım da katıldı. Yıldırım gerçekleştirdiği birçok ikili görüşme yanında toplantının ana oturumunda da bir konuşma yaptı. Türkiye'nin güvenlik konseptini ve terörle mücadele stratejisini anlattı.
Başbakan Yıldırım Türkiye'nin terörle mücadele sürecinin bölge ve dünya barışına nasıl somut katkılar yaptığını verilerle ortaya koydu. Konferansa 21 ülkenin hükümet ve devlet başkanları katıldı. Dışarıda lapa lapa kar yağarken biz içeride dünyanın tanıklık ettiği belirsizlik ve güvensizlik çağının maliyetleriyle ilgili sunumlar dinledik. Üç aşağı beş yukarı birçok ülke temsilcisi şu unsurların altını çizdi:
Çin'in yükselişinin sadece ekonomik değil siyasi sonuçları da var.
Batı dünyası Çin'in dünya siyasetini öngörmek, bu siyasetin sonuçlarıyla yüzleşmek noktasında başarılı değil.
Avrupa ülkeleri savunma harcamalarını artırmak ve ortak bir savunma sistemi geliştirmek zorunda.
Avrupa, kendi iç sınırlarının korunmasına değil, dış sınırlarının korunmasına yoğunlaşmalı.
Avrupa'nın artık sadece "
thinktank" lere değil "
tank"lara yatırım yapması gerekiyor.
Avrupa NATO'ya karşı bir alternatif olmasa da kendi savunma gücünü oluşturmak zorunda.
Rusya ile yeni bir ilişki zeminine ihtiyaç var.
Bütün bunlar hiç kuşkusuz ABD'nin liderliğinden duyulan kuşku dolayısıyla yapılan tespit ve öneriler. Her ne kadar bu süreçte
ABD Başkanı Trump ve politikaları hedefe konsa da, yeni dönemde ABD'nin başına kim gelirse gelsin böylesi bir liderlik yükünü üstlenmek istemeyeceği ortada.
Bu ortamda Türkiye'nin 15 yıl öncesinin gerçeklerine göre hareket etme imkânı olmadığı da aşikâr. Tam da bu nedenle Türkiye bugün yerli ve milli savunma sektörüne vurgu yapıyor. Aynı nedenle sahada sert güçle varlık göstermenin yollarını arıyor.