Ötekinin haşmeti!
Kitabın ana tezi, Almanya'nın "uzlaşma"yı esas alan toplumsal yapısının çöktüğüydü. Sarrazin'e göre bunun nedeni Almanların çok düşük bir doğurganlık oranına sahip olması, buna mukabil özellikle Müslüman göçmen sayısında yaşanan muazzam artıştı. Sarrazin bunu söylediğinde Suriye krizi patlamamış, yüzbinlerce Suriyeli henüz Alman topraklarına ulaşmamıştı.
Kitabın son derece saldırgan bir üslubu vardı. Doğrudan Müslümanları ve Türkleri rencide eden, onları hedef gösteren ırkçı ifadelerle bezenmişti kitap. Sarrazin, Müslümanların devlet yardımlarından yararlanarak suç işlediklerini, üretime hiçbir katkıda bulunmadıklarını, sosyal devleti sömürdüklerini söylüyordu.
Çok net konuşuyordu Sarrazin: "Göçmenler Almanlardan daha düşük zekâlı. Almanya giderek aptallaşıyor ve küçülüyor. 100 yıl içinde sadece 25 milyon Alman, 300 yıl sonra sadece 8 milyon Alman kalacak." Türkleri "devletin cebinden geçinen, çocukların eğitimi ile ilgilenmeyen ve sürekli başörtülü kız çocukları üreten bir topluluk" olarak tanımlıyordu.
Kitap yayınlandıktan sonra kıyamet koptu. Partisi yükselen tepkiler üzerine Sarrazin'e sahip çıkamadı ve Sarrazin parlamentodaki görevinden istifa etti. Ne var ki kitabı Almanya'nın en çok satan kitaplarından biri oldu. 2 milyon nüsha sattı. Aynı dönemde yapılan bir ankette, katılımcıların yüzde 50'ye yakını "İslam'ın Almanya'da işi yok" diyordu.
O günden bu yana tam 7 yıl geçti. Irkçılık, yabancı düşmanlığı arttı. Aşırı sağ partiler, merkez siyaseti de etkisi altına alacak şekilde yükselişe geçti. Müslüman düşmanlığı konusunda partiler arasındaki mesafe günden güne azaldı.
Avrupa'nın liderliğine soyunan Almanya şu anda hükümet kuramaz noktaya gelmiş durumda. Kursa bu hükümet hangi icraatı gerçekleştirecek, hangi siyaseti devreye sokabilecek? Nasyonal sosyalizm yıllarını Almanya'nın en ihtişamlı dönemlerinden biri olarak gören 100'e yakın milletvekili parlamentoda, muhalefet makamında arzı endam ederken hükümet ne yapacak?
Sarrazin Almanya'nın kendi kendini yok ettiğini söylemişti. Irkçı bir perspektiften bakmıştı. O gün için hor görülse de bugün Alman siyasetçilerin kahir ekseriyeti onun bulunduğu noktaya geldi. Almanya, ırkçı siyasete, Müslüman düşmanlığına teslim oldu. Bugün tam da bu nedenle Almanya kendi kendini yok ediyor!
Şunu biliyoruz. Karşımıza nasıl bir koalisyon senaryosu çıkarsa çıksın kurulacak hükümet Türkiye'nin iç işlerine karışmak için çaba sarf etmeye devam edecek. 2019'da kendi adayını Cumhurbaşkanı yapmak için uğraşacak.
Türkiye ve Erdoğan sadece seçim sürecinde değil aynı zamanda koalisyon sürecinde de Alman siyasetinin merkezi bir unsuruna dönüştürülmüş durumda. CDU da, SPD de, FDP de, AfD de, Yeşiller de Türkiye'ye finansal baskı yapılması gerektiğini düşünüyorlar. Her biri Türkiye'nin terörle mücadelesini engellemek, terör örgütlerine destek olmak gerektiğine kaniler. Hepsi Türkiye'ye silah satışına karşılar. Gelgelim aralarında ton farkları var. Bu farklar üzerinden kendi pozisyonlarını ortaya koyuyorlar. Ötekinin haşmeti!
Ne garip değil mi? Gerçekten de garip. Fakat unutmayalım ki bütün bunlar Türkiye'nin artan kapasitesi ve rekabet gücü dolayısıyla böyle. Ve bütün çaba Türkiye'yi yolundan, istikametinden saptırmak için...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)