Türkiye yoksa çözüm de yok
Bu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın mayıstaki son ziyareti. Hindistan'la başlayan, Rusya, Kuveyt, Çin ve ABD ziyaretleriyle devam eden bu yoğun etkileşim trafiği Brüksel'de son bulacak.
Erdoğan'ın bu ziyaretlerdeki öncelikli hedefi Türkiye'yi bir çekim merkezi haline getirmek ve Türkiye ekonomisinin büyümesine, istikrarına katkı sunmak. Bu çerçevede doğrudan karşılıklı yatırımları artırmayı, ticaret hacmini genişletmeyi öngören birçok anlaşma imzalandı.
Türkiye uzun süredir bir yandan DEAŞ terörüyle, bir yandan PKK terörüyle, diğer bir yandan da FETÖ terörüyle mücadele ediyor. Buna mukabil bu mücadelesinde yalnız, uluslararası destekten yoksun durumda.
Türkiye, Suriye krizi ile birlikte çok daha yoğun terör saldırılarına maruz kaldı. Batı dünyası ne Suriye krizinin çözümüne katkı sundu, ne de Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı ağır terör saldırılarına karşı durdu. Terörü bölgesel bir sorun olarak, Ortadoğu'ya ait ve pekala Türkiye'yi de etkileyebilecek bir mesele olarak değerlendirmeyi tercih etti.
Batı dünyası en az bunun kadar tehlikeli bir şey daha yaptı.
Fanatizmi, radikalizmi ve terörizmi kültürel bir olgu olarak ele aldı. Terörizmin kaynağına İslam'ı yerleştirdi. Bu iki büyük yanlış terörün küreselleşmesinden, dünya yüzeyinde daha büyük yıkımlar yaratmasından başka işe yaramıyor. İki gün önce DEAŞ'ın Manchester'da bomba patlatması ve 21 kişiyi katletmesi bunun ne yazık ki kötü bir örneği.
İkinci önemli başlıksa yine Suriye krizi bağlamında kendini gösteren mülteci akını konusu.
Terör gibi mülteci meselesi de Batılılar tarafından yerel bir mesele olarak algılanma eğiliminde. Ne var ki mülteci meselesi günden güne daha fazla küresel bir boyut kazanıyor.
Avrupa ülkeleri bu meseleyi uzun süre Türkiye'nin ve bölge ülkelerinin çözmesi gereken bir mesele olarak ele aldılar.
Türkiye bugün 3 milyonu aşkın Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Bu oldukça ağır bir yük. Türkiye'nin bu ağır yükle tek başına başa çıkmasını talep etmek gerçekçi değil. Eğer Türkiye'nin Batılı muhatapları bu konuda sahici bir destek sunmazlarsa o takdirde Türkiye yeni çözüm arayışları içine girmek durumunda kalacaktır.
Bu da önemli bir hedef.
Zira Mayıs 2013-Nisan 2017 arasında Türkiye'nin Batılı muhatapları Türkiye'deki güç dengelerini doğru okuyamadılar, her seferinde yanlış ata oynadılar. Dahası demokrasi dışı aygıtları kullanarak Türkiye'de yönetim değişikliği meydana getirmeye, Erdoğan'ı devirmeye çalıştılar. Bu her şeyden önce Türkiye'de gereksiz bir enerji kaybına yol açtı. Fakat bunun da ötesinde Türkiye'nin Batılı muhataplarına karşı ciddi bir güven bunalımı yaşamasına neden oldu. Gün sonunda bütün bunlar ikili ilişkilere zarar verdi.
Yeni dönemde umalım Batı dünyası Türkiye'ye daha realist bir perspektifle yaklaşır. Aksi halde terörün daha fazla küreselleşmesi, mülteci sorununun daha fazla Batı dünyasının meselesi haline gelmesi anlamına gelir...
Ve ok yaydan çıktıktan sonra buna Türkiye de dur diyemez.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)