Türkiye düşmanlarından yeni tavsiyeler!
Bir yanıyla bir çöküş sürecine tanıklık ediyoruz. Öte yandan hem dünyada hem de Türkiye'de bir yeniden inşa süreci ile karşı karşıyayız. Ne var ki arada önemli bir fark var.
Türkiye'nin yaşadığı yeniden inşa sürecinin yönü belli. Türkiye bir yandan vesayet sisteminin tasfiyesini, öte yandan halk egemenliğinin tesisini mümkün kılacak şekilde devletini yeniden yapılandırıyor.
Bu süreçte içeriden ve dışarıdan kendisine yöneltilen ağır saldırılara karşı mücadele veriyor.
Bu mücadelenin dilini ise milli birlik ve beraberlik söylemi etrafında şekillendiriyor. Bağımsız bir dış politika ve ekonomi politikası yürütüyor, bunu sürdürülebilir hale getirmek için çabalıyor.
Gelgelelim küresel alanda yaşanacak dönüşümün yönü belli değil. Küreselleşme paradigmasının yerini neyin alacağı, 1990'ların yerle yeksan olmaya başlayan liberal dünya tasavvurunun yerine neyin konacağı henüz açıklığa kavuşmadı.
1990'larda tarihin sonundan, Amerikan değerlerinin egemenliğinden, ulus-devletin çöküşünden ve milliyetçiliğin anlamsızlığından bahsedilerek yüceltilen küreselleşme paradigması bugün artık giderek marjinalleşen bir fikir akımına dönüşmüş durumda.
Daha net söyleyelim. Geldiğimiz noktada küreselleşme paradigması dünya siyasetindeki karşılığını yitirmiş durumda. Ufukta küresel alanı şekillendirecek yeni bir tasavvur, liberal öğretinin yerini alacak yeni bir söylem de gözükmüyor.
Yeni dönemde dünya ABD başta olmak üzere küresel aktörlerin ekonomide korumacılık, siyasette popülizm ve dış politikada acımasız bir pragmatizmle hareket edecekleri bir sürece girdi.
Aynı şekilde Türkiye'nin yaşadığı dönüşümü de ABD çıkarlarına aykırı buldu. Oysa fark etmediği bir şey oldu. ABD'yi de içine alarak dönüştüren sert bir siyasi dalga dünyada egemen olmaya başladı ve o da Obama yönetiminin temsil ettiği siyasi yaklaşımı tarihin dışına itti. Obama yönetiminin fark edemediği bir diğer husus ise Türkiye'nin bir süredir bu küresel dönüşüme hazırlandığıydı.
Ne yazık ki Obama döneminin elitleri Türkiye'yle ilgili bu son derece hatalı ve ideolojik değerlendirme biçimlerini yeni yönetime pazarlama çabası içindeler. Geçen hafta Bipartisan Policy Center bir rapor hazırladı.
Morton Abromowitz ve Eric Edelman'ın yönetiminde hazırlanan bu rapora Henri Barkey başta olmak üzere 10 kişi katkı verdi.
Raporda Türkiye'yle ilgili sözümona bazı "mitler"den bahsedilmiş ve yeni yönetimin bu mitleri dikkate almaması gerektiği vurgulanmış.
"Erdoğan Türkiye'nin en güçlü aktörü ve ABD onunla çalışmak zorunda" tezi bunların başında geliyor. Raporda yeni yönetime birtakım somut tavsiyeler de sıralanıyor.
Ne kadar da açık değil mi? Öyle anlaşılıyor ki Obama yönetiminin Türkiye düşmanı elitleri yeni dönemde de rahat durmayacak, Trump yönetimini de etki altına almaya çalışacak. Yeni yönetimin Türkiye'yi tamamen kaybetmeyi ve Türkiye'deki ABD karşıtlığını iyice tırmandırmayı göze alacağına ihtimal vermiyorum. Ama yine de dikkatle olan biteni takip etmek şart.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)