Mücadelenin yeni kuralları
1) Yürüyen mücadelenin konvansiyonel araçlarla değil, melez yöntemlerle sürdürülmesi ve kahir ekseriyetle vekiller üzerinden ilerlemesi. Günden güne savaşın taşeronlaşması.
2) Bu mücadele sürecinde tarafların gizli ya da açık, küçük ya da büyük hiçbir hamlesinin boşa gitmemesi. Sadece eylemin arkasındaki aktörü değil, bütün tarafları etkilemesi, herkes için yeni fırsatlar ve tehditler oluşturması.
3) Herhangi bir eylemi gerçekleştiren taşeronun o eyleme yüklediği anlamla, onu yönlendiren aktörün söz konusu eylemden beklentisinin çoğu zaman farklılık göstermesi.
4) Karşımızdaki mücadelenin uluslararası hukuk standartlarıyla ve yumuşak güçle değil, egemenin hukukuyla ve sert güçle ilerlemesi. Liberal ideolojilerin bırakalım pratikteki, söylemsel alandaki hâkimiyetini de yitirdiği kaotik bir ortama doğru hızla yol alınıyor oluşu.
Bu sürecin başat mimarı, R. Tayyip Erdoğan'ın liderliğidir. 5 yıldır Erdoğan, hem içeride hem de dışarıda Türkiye'yi bu sert mücadeleye hazırlama sürecinde büyük bir kavga verdi, vermeye de devam ediyor. Erdoğan'ı engellemek için uğraşan iç ve dış aktörler bu beş yıllık süreçte ellerine geçen her fırsatı değerlendirmeye çalıştılar. Erdoğan düşmanlarının esas hedefi Erdoğan'ın Türkiye için çizdiği vizyonu geçersiz kılmak, Türkiye'yi bu küresel mücadelenin dışına itmekti.
Üzücü olan neydi biliyor musunuz? Erdoğan'ın arkasından gittiğini söyleyen birçok aktörün de bu sert mücadele ortamının gereklerini yerine getirdiği için Erdoğan'ı suçlamalarıydı. "Ama Erdoğan da çok sert gidiyor" sözünü dillerinden düşürmediler. Ne yazık ki Erdoğan'ı bildik liberal ezberlerle ve siyaseten doğrucu masallarla susturmak için ellerinden geleni yaptılar. Neyse ki ellerinden çok bir şey gelemedi ve Erdoğan milleti ve devleti bu zorlu mücadele ortamına ikna etmeyi başardı. Bundan sonrası kolay demiyorum. Ama bundan sonrası mümkün! Geçmişte imkânsız olan bugün için mümkün!
Son üç hafta içinde hem PKK hem FETÖ Türkiye'ye karşı silahlı terör saldırılarında bulundu. Türkiye bir yandan bu saldırıların doğrudan etkisine maruz kalırken, öte yandan bu saldırıları fırsat bilerek Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışan uluslararası aktörlere karşı duruyor.
Rus büyükelçiye yapılan suikast sonrası yaşananları hep birlikte izledik, izliyoruz. Katil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin terör örgütü olarak tanıdığı FETÖ'ye mensup bir kişi. Fakat ne hikmetse Batı kamuoyunda kimse çıkıp da "gerçekten de FETÖ silahlı bir terör örgütüymüş" demiyor. Batılı yayın organları "FETÖ mensubu bir terörist"ten bahsetmek yerine katili "bir Türk polisi" diye takdim ediyorlar. Bu cinayet üzerinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın radikal İslamcı terör örgütlerine destek verdiği tezini işliyorlar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)