O zaman neredeydiniz, ey duyarlı Cumhuriyet okurları?
Cumhuriyet gazetesini efsaneleştirmenin derdindeler. Madem o kadar çok seviyordunuz o gazeteyi, neden HDP bültenine dönüşmesine müsaade ettiniz?
Bayiden satın aldığınız o gazetenin bir gün önce satın aldığınız gazete olmadığını farketmediniz mi? Gazetenizin FETÖ'nün kahramanlarını yüceltmesi, manşetlere çekmesi hiç mi tuhafınıza gitmedi?
Ne yazık ki gitmedi; Erdoğan düşmanlığı nedeniyle sizin de içinizin yağları eridi!
PKK'nın terör saldırılarını trafik kazası haberi gibi verdi gazeteniz. O zaman neredeydiniz, ey duyarlı Cumhuriyet okurları? Ey yüce ulusalcı kamuoyu! Bir de hâlâ bugün bile Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde "AKP, BOP'un tuzağına düştü" mealinde şeyler yazanlar var.
Hâlâ anti-emperyalizm lakırdısı ediyorlar. Yahu senin tarlanı gelmişler, sürmüşler. Gazetene operasyonun alasını çekmişler. Ruhun duymamış.
Uluslararası komplolardan bahsediyorsun! Cumhuriyet'e sahip çıkalım kampanyası yapıyorsun. Evet sahip çıkın.
Çıksaydınız keşke. Milli bir refleks gösterseydiniz. Ama olmadı, olamadı. Kaybettikleriniz ve nefretiniz vicdanınızı mefluç hale getirdi.
Gerçekten, bu nasıl nefret arkadaş? Gözleri, vicdanları kör eden bir nefret.
Sadece Erdoğan'a karşı değil, onun temsil ettiği insanlara, savunduğu fikirlere dönük bir nefret. Bir türlü dinmiyor.
2002'de AK Parti iktidara geldikten sonra en sert muhalefeti ulusalcılar yaptılar. Büyük Ortadoğu Projesi dediler. Kızılelma Koalisyonu dediler. Bağımsız Türkiye dediler. AK Parti'den "bir ABD Projesi" diye söz ettiler. Erdoğan'ı "dış güçlerin maşası" diye kötülediler.
Bu süreçte AK Parti içeride demokratikleşme, dışarıda özerkleşme siyasetini sürdürdü. Yer yer ABD ile, çoğu kez de Avrupa'yla karşı karşıya geldi. Yerlilik ve millilik birer siyasi değer haline geldi.
Türkiye, bütün dünyanın gözü önünde bağımsız bir dış politika çizgisi tutturdu. Erdoğan, finans kapitalizmin yeryüzünde yarattığı mahrumiyetlere, adaletsizliklere ve zulümlere dikkat çeken küresel figürlerden birine dönüştü.
Uluslararası sistemi, sistem dışına çıkmadan en sert şekilde eleştirdi. Sempati toplama yarışına girmek yerine, ülkesinin çıkarını esas alarak küresel aktörlerle çatışmayı dahi göze aldı.
Gün sonunda kazandı. Türkiye kazandı. Mücadele devam edecek, mücadele yine zorlu olacak. Fakat Türkiye daha da çok kazanacak.
Artık Türkiye'yi o eski vesayet aygıtlarıyla teslim alma imkânı kalmadı. Millet, bu yeni Türkiye'nin kurucu gücü.
Devlet, bir yandan milletin desteği ve yönlendirmesiyle yeniden yapılanıyor.
Öte yandan milletin çıkarlarına aykırı ne varsa onunla sahada mücadele yürütüyor.
Siyasetin zemini de buna uygun olarak yeniden biçimleniyor, daha da çok biçimlenecek...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)