Bundan tam 2 yıl önce Türkiye, tarihinin en kanlı kalkışmalarından birini yaşadı.
Hep birlikte, vahşi cinayetlerin işlendiği ahlaksız bir isyana şahitlik ettik.
DEAŞ'ın Aynel Arab'a (Kobani) yönelik saldırıları bahane edilerek bizim şehirlerimiz ateşe verilmeye çalışıldı.
Masum vatandaşlarımız katledildi. 6-8 Ekim olayları olarak bilinen o kanlı kalkışma, HDP'nin bir çağrısıyla başladı.
"Kobani'de yaşanankatliam girişimine karşı7'den 70'e bütün halklarımızısokağa, alantutmaya ve hareketegeçmeye çağırıyoruz. (...)Bundan böyle her yerKobani'dir. Kobani'dekikuşatma ve vahşi saldırganlık son bulanakadar süresiz direnişe çağırıyoruz."
Selahattin Demirtaş'ın ve FigenYüksekdağ'ın başkanlığındaki HDPMYK'sından bu isyan kararı çıkmıştı. HDP'ninçağrısına Cemil Bayık, Mustafa Karasu, DuranKalkan, Sabri Ok gibi PKK'lılar adına açılansosyal medya hesaplarından da destek geldi.
Hepsi aynı ifadelerle Kürtleri isyana çağırıyordu:
"Gençleri kadınları 7'den 70'e herkesiKobane'ye sahip çıkmaya onurumuzunamusumuzu korumaya metropolleriişgal etmeye çağırıyoruz..."Bu çağrılar üzerine ülkenin özellikleGüneydoğu bölgesinde sokaklar kan gölünedöndü. Bölgede, dindarlığıyla maruf aktörlerPKK'lılarca hedef alındı.
İslami duyarlılığa sahip Kürt vatandaşlar DEAŞ'lı diye saldırıya uğradı. 16 yaşındaki Yasin Börü ve üç arkadaşı kurban eti dağıtırlarken akla hayale sığmayacak biçimde katledildi.
Sakallı erkekler, başı örtülü, çarşaflı kadınlar DEAŞ'lı diye hedef gösterildi. Toplamda 53 kişi hayatını kaybetti, 682 kişi yaralandı.
6-8 Ekim katliamlarının hesabı henüz sorulmadı.
Bırakalım hesap sormayı, bu kanlı kalkışmanın öncü figürleri nedamet getirmiş bile değiller.
HDP'nin grup başkanvekili İdris Baluken daha bu yılın mayıs ayında "Kobani direnişiyleilgili yaptığımız çağrı demokratikeylem ve tepki çağrısıdır. HDP tarihininen onurlu çağrısıdır" demişti.
***
PKK, bir iç savaş başlatmak amacıyla bu kanlı kalkışmaya girişti. Ve yine bugün çok daha net anlıyoruz ki yardımı da devletteki FETÖ uzantılarından aldı.
O gün bölgede oluşan kamu otoritesi boşluğunun nedeni FETÖ'nün PKK'yla girdiği yakın işbirliğiydi. PKK, bundan 2 yıl önce Suriye'nin kuzeyinde yaşanan çatışmayı Türkiye'nin içine taşımak için düğmeye bastı. Daha doğrusu uluslararası şer odakları bu amaçla PKK'nın düğmesine bastı.
Gezi kalkışmasıyla ve 17-25 Aralıktaki darbe girişimiyle sonuçlandırılamayan ihaleyi PKK yüklendi. PKK bir yandan Suriye'deki varlığını kurumsallaştıracağını, öte yandan da Türkiye'deki egemenlik alanını genişleteceğini varsaydı.
Oluşacak bir iç savaş ortamında "Erdoğaniktidarı"nın düşeceğini, ülkenin güneydoğubölgesinin kontrolünün ise tamamen kendisinegeçeceğini düşündü.
Sosyal medyadaki PKK'lı operasyon hesapları o günlerde "ha gayret, TC düştü düşecek" mealinde mesajlar atıp, motivasyon sağlıyorlardı.
Esas hedefin ne olduğu bu olayların üzerinden daha bir yıl geçmeden ortaya çıktı. PKK, "devrimci halk savaşı" adı altında yeni bir terör furyası başlattı.
6-8 Ekim olaylarıyla kendi kitlesini sahaya sürmüş, terör için bir zemin oluşturmuştu. Aynı zamanda, "iktidar DEAŞ'ı destekliyor" yalanı üzerinden Kürt halkının Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve AK Parti hükümetine karşı bir öfke biriktirmesini sağlamaya çalışmıştı.
Fakat bomba gün sonunda PKK'nın elinde patladı. Şehir isyanları, çukur savaşları, özerklik masalları PKK'yı Kürt halkının gözünden iyice düşürdü.
Şimdi mücadele çok daha çıplak şekilde, manipülasyonlardan ari bir tarzda ilerliyor.
Türkiye, terör örgütüyle hem kendi sınırları içinde, hem de kendi sınırları dışında mücadele ediyor.
Ne gariptir ki bu çıplak gerçeklik ortamında bile PKK'nın HDP'li ve FETÖ'cü yandaşları hâlâ kendilerini gizleyebileceklerini sanıyorlar.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.