Bak sen şu tesadüfe
Karşımızda milletin kendi aktörlüğünü yeniden keşfettiği, devletin kirli sızıntıları dezenfekte ettiği ve Erdoğan'ın başında olduğu bir Türkiye var.
Her fırsatta Türkiye'nin aleyhine hareket ettiği tescillenmiş bir Avrupa var.
Ve Türkiye'yi hedef alan terör örgütlerine silah veren, 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki terör örgütü liderini himaye eden ve Türkiye demokrasisini bir türlü hazmedemeyen bir ABD var.
Gelgelelim Türkiye düşmanları bu fiili duruma rağmen yürüttükleri necis harpten vazgeçmiş değiller. Yeni araçlara başvuruyorlar. Hepimizin gözleri önünde Türkiye ekonomisi çeşitli manipülasyonlarla krize sokulmak isteniyor.
Moody's adlı "uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu" tam da bu amaçla devreye giriyor. Uluslararası yatırımcılara Türkiye'nin "yatırım yapılabilir ülke" olmaktan uzaklaştığını söylüyor. Türkiye ekonomisinin 1994'teki seviyesinde olduğu yalanını söylüyor. Nasıl da tesadüf değil mi?
Batılı müesses nizamın modern dönemde Batı dışı dünyaya yönelik hükmetme araçları bellidir.
Bir, fiili işgal ve sömürge siyaseti.
İki, güdümlü askeri darbeler.
Üç, çeşitli araçlarla ekonomik yapıya müdahale etmek ve kriz ortamı yaratmak.
ABD önderliğindeki Batılı müesses nizam 1945 sonrasında fiili sömürgecilik siyasetinin demode bir yaklaşım olduğuna kanaat getirdi.
ABD, Batı dışı dünyanın dizaynında yer yer kendi askeri varlığını devreye soksa da, on dokuzuncu yüzyılın Avrupalı sömürgecilerinin kullandığı yöntemleri kullanmadı. ABD bunun yerine küresel alanda daha sofistike bir bağımlılık düzeni kurmak için uğraştı.
Esas olan, hükmedilmek istenen ülkenin milli savunma araçlarının ve ekonomik sisteminin bağımlı hale getirilmesiydi.
İşler yolunda gitmediğinde "askeri müdahale"ler yahut "ekonomik manipülasyonlar" devreye sokuldu. Bu süreçte "uluslararası yardım"lar, "ulusal alanda ittifak kurulabilecek kurumlar" ve "Batıcı elitler" kullanıldı ve onlar üzerinden bir bağımlılık sistemi inşa edildi.
Türkiye'nin 2000 sonrasındaki şahlanışı bu mutlak bağımlılık sistemine yönelik bir itirazdır.
2000'lerin sonuna doğru uluslararası müesses nizam yeni "müdahale araçları"nı devreye soktu. Toplumsal alanın parçalanması ve kitlesel eylemler bunların başında geliyordu.
Birçok ülkede bu müdahale araçlarından sonuç alındığını gördük. Bu Türkiye'de Gezi kalkışmasıyla denendi, fakat başarıya ulaşamadı.
Bu bağlamda tedavüle sokulan bir başka müdahale aracı ise siber saldırılar. Gizli bilgilerin, özel yazışmaların, telefon görüşmelerinin illegal yollarla elde edilmesiyle siyasal alanı dizayn etme çalışmaları birçok ülkede karşımıza çıkmaya başladı. Bunun somut örneklerini ülkemizde de gördük, görmeye de devam ediyoruz.
Türkiye düşmanları, 15 Temmuz ruhunun zayıflamasını, hatıralarının silikleşmesini bekliyorlar. Bunun için uğraş veriyorlar.
Türkiye karşıtı stratejilerini hayata geçirebilmek için, 15 Temmuz'un yarattığı tesanüt ortamını dağıtmaya, 15 Temmuz'un izlerinden kurtulmak için çeşitli taktikler uygulamaya çalışıyorlar.
İrtica mitinin yeniden devreye sokulması bu taktiklerin başında geliyor. Bu konuyu bir başka sefere daha ayrıntılı bir biçimde ele almak istiyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)