Erdoğan’ın liderliğini yeniden düşünmek
Bir yandan da hayat normal akışına yeniden kavuşuyor. Gündüz işe, gece meydana gidiyor insanlar. Toplumun hemen her kesimi bu kanlı kalkışmanın ne anlama geldiğini biliyor.
İlk etapta bu kalkışmanın tam anlamıyla püskürtüldüğünden emin olmak istiyorlar.
İkinci etapta istenen, bu kanlı kalkışmanın arkasındaki şer şebekesinin tam olarak çökertilmesi. Üçüncü etapta toplum, bu yapıya destek veren ulusal ve uluslararası odakların deşifre edilmesini talep ediyor. Ve elbette toplumun asıl talebi bu kanlı kalkışmada dahli olan bütün aktörlerin cezalandırılması.
Bu sadece siyaset için geçerli değil.
Bürokrasi için de, medya için de, akademi için de ve hatta özel sektör için de böyle.
Toplum sahnede yer alan bütün aktörlerin, yeni dönemin inşasına pozitif katkıda bulunmasını talep ediyor, gün geçtikçe bu talebini daha fazla dillendirecek. Bugün geçmiş dönemin ne konformizmine de ne kalıplarına uyan bir Türkiye var karşımızda.
Ne yazık ki geçmiş dönemin konformizmini iktidar cenahında da muhalefet cenahında da yaşayanlar hiç de az değildi. Ne derseniz deyin ben bu konformizmin kaynağına her iki cenahta da kendisine farklı ölçülerde yer bulan Erdoğan algısını oturtuyorum. Bu kanlı kalkışma sonrasında her iki cenahtaki Erdoğan algısının da normalleşmesi gerekiyor.
İktidar cenahında risk almayı, mücadeleyi ve daha fazla gayreti Erdoğan'a havale eden aktörlerin daha fazla risk alması, daha fazla gayret göstermesi gereken bir dönem var önümüzde.
Herkes oturduğu makamın gereğini, sorumluluğunu daha fazla üstlenmek ve yeni dönemin ihtiyaçlarına uygun bir sistemin inşası için çok daha fazla çalışmak zorunda. İhmalin, ertelemenin, ağırdan almanın kabul edilemez olduğu bir dönem var önümüzde.
Kendi makamını garanti görüp daha üst makamlar için hesap yapma döneminin kapandığını, mevcut konumda herkesin çok daha fazla gayret göstermesi gerektiğini sanırım herkes anlamış durumda.
İktidar cenahında Erdoğan'ın liderliğinin ne anlama geldiği bir kere daha düşünülmek durumunda. Erdoğan'ın Türkiye'deki sahici liderliğinin sadece "otorite"siyle değil, her şeyden önce "hasbiliği", "adanmışlığı" ve bunların yanında "kabiliyetleri"yle ilgili olduğu artık herkes tarafından net biçimde görülmeli.
Erdoğan algısının iktidar cenahında olduğu gibi, belki çok daha fazla muhalefet cephesinde de normalleşmesi gerekiyor.
Hiç kuşkusuz bu saldırı bütün millete yapıldı.
Siyasi partiler de dahil olmak üzere toplumun bütün kesimleri cendereye alınmak istendi.
Darbe başarılı olmuş olsaydı herkes kaybedecekti.
Bu badire R. Tayyip Erdoğan'ın liderliğiyle aşıldı. Bu liderlik sadece Erdoğan'ın 15 Temmuz gecesi gösterdiği tutumla ilgili de değildi. Hiç kuşkusuz o tutum olmasaydı darbeciler amaçlarına ulaşacaklardı. Ancak bu sürece gelene kadar Erdoğan'ın gerek paralel devlet yapılanmasını çökertmek için attığı adımlar, gerekse de bu yapılanmanın bir terör örgütü olduğu konusunda toplumda yarattığı bilinç darbe girişiminin boşa çıkarılmasında çok büyük iş gördü.
Muhalefet partilerinin Erdoğan karşıtlığı sermayesini artık bir kenara bırakmaları ve yeni dönemin inşasına pozitif katkı yapmaları, yapıcı bir muhalefet rolü üstlenmeleri gerekiyor.
Evet yeni dönemin ruhu bunu gerektiriyor.
Ve evet ülke buna ihtiyaç duyuyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)