Diyelim Bese Hozat yakalandı...
Aynen öyle. O gazete PKK'nın resmi yayın organı.
Özgür Gündem'den bahsediyorum.
Terör örgütü ele başlarının düzenli yazı yazdıkları, her gün örgüt propagandasının yapıldığı, devlete, güvenlik güçlerine hakaret edilen bir gazete Özgür Gündem!
PKK'nın geçtiğimiz temmuzda başlattığı yeni terör dalgası buradan duyuruldu.
Gazetenin düzenli yazarı ve KCK yöneticisi Bese Hozat, "devrimci halk savaşı" başlatıldığını gazetedeki köşesinden ilan etti.
İç savaş çağrıları bu gazetenin manşetlerinde boy gösterdi. PKK bir "halk hareketi" diye pazarlanmaya çalışıldı.
PKK'nın kanlı terör eylemleri zafer havasında verildi. Türkiye toplumuna ve özellikle Kürt halkına gözdağı verildi. PKK'ya destek verilmediği takdirde başlarına neler geleceği "rafine" bir tarzda anlatıldı. Bir süredir bu gazete "nöbetçi yayın yönetmeni" diye bir uygulama başlatıyor. Ve gayrı milli muhalefetin gözü dönmüş medya erlerine güya gazete yönettiriyor.
Salı günü Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Can Dündar da bu "görevi" devraldı.
Yani terör örgütünün resmi yayın organının yayın yönetmenliği görevini!
Dündar'ın PKK'ya Cumhuriyet'ten verdiği destek de az değildi hani. Ancak bu gerçekten son nokta. İnsanda "o bildiğimiz Özgür Gündem mi, hani şu PKK'nın gazetesi" hissi uyandırıyor. Fakat evet o, bildiğimiz paçavra. Eh o da Can Dündar. Yakışmış...
Sizce bu kendini bilmezler KCK eşbaşkanı Bese Hozat tutuklansa onu da "basın özgürlüğü ihlali" diye pazarlarlar mı?
Deneyeceklerine emin olun.
Milletin buna kanmayacağını elbette bilirler. Ancak belki Batılı efendilerinin eline sözüm ona yarayışlı bir bahane sunarlar. Ki o efendileri Türkiye'de basın özgürlüğü, insan hakları ihlal ediliyor diye feveran etsinler.
Kendi himmete muhtaç dede, bizi formatlama derdinde. Onlar da eski güzel günleri özlüyorlar.
Türkiye'ye şak diye emir verip, tak diye yerine getirilen o günleri.
Bugün Türkiye'ye hiçbir şeyi dayatamıyorlar.
Bu da onları çıldırtıyor. Ellerindeki son oyuncaklardan biri PKK. Ne var ki o oyuncağın da kolu bacağı kırılmış vaziyette.
Burada, bu coğrafyada artık neredeyse kimse yüzüne bakmıyor. Yine de allayıp pullayıp ona bu coğrafyada iş yaptırmanın derdindeler.
Türkiye'nin terörle mücadelesi başarıya ulaştıkça 1990'ların ezberlerine döndüler. O vakitler Türkiye için neler söylüyorlarsa şimdi de birebir aynısını tekrarlıyorlar.
Halbuki Türkiye çok değişti.
Kendi karnesini kendi tutabilecek kapasitede. Hele hele kendi iç gerilimlerinin bir siyasi ameliyat bahanesi yapılmasına izin verecek kadar atıl değil artık.
Şu anda "yeni bir Gezi ne iyi olurdu" temennileri yükseliyor bazı Batı başkentlerinde.
Fakat bildiğiniz kuru temenni.
Halihazırda Türkiye'de operasyon kapasiteleri ciddi şekilde sınırlanmış vaziyette. Bunun en önemli nedeni Türkiye'nin güçlü siyasi liderliği ve onun arkasındaki halk desteği. Gezicilerin, çapulcuların, paralellerin, teröristlerin kaçırdığı husus şu. 2013 sonrasında yaşananlar, Türkiye toplumunda muazzam bir siyasal farkındalık ve öz bilinç üretti.
Yaşanan her bir ihanet toplumun gözü önünde gerçekleşti.
Ve toplumun adalet duygusunu incitti. O yüzden, ötekileştirilen, düşmanlaştırılan liderinin arkasında durdu. Durmaya da devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, bütün olan biteni en yalın şekliyle topluma anlatarak siyaset yaptı.
Yapmaya devam ediyor...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)