Geçti Bor’un pazarı...
Aslında HDP hep marjinal, hep radikal bir partiydi. Zira şiddet ve terörle arasına hiçbir zaman mesafe koyamamıştı.
Dahası terör örgütünün siyasetteki uzantısıydı. Terör örgütü, HDP'yi "legal unsur"lardan biri olarak görüyordu.
Buna rağmen ulusal ve uluslararası şer ittifakının marifetiyle HDP allanıp pullanıp Türkiye toplumuna pazarlandı.
Gezi sonrasında açığa çıktığı düşünülen siyasal enerji HDP'ye akıtılmak istendi. Sonuç, Türkiye adına, barış adına, refah adına ve siyaset adına bir hezimet oldu.
Bu süreçte ne yazık ki geçmişte şiddete karşı tavır almış birçok insan HDP'yi çözümün asli parçası olarak kabul etti.
Bunların bir kısmı HDP'nin içine girdi. Bir kısmı ise dışarıdan HDP'ye destek oldu.
Bunlar arasında AK Parti içinde kalarak HDP'ye moral motivasyon sağlayanlar bile oldu. "Madem sorunu silahla değil, siyasetle çözeceğiz o zaman HDP'yi muhatap almalıyız" dediler.
Fakat muhatap almakla yetinmediler, onun alttan alta propagandasını yaptılar. Bunun aksini söyleyenleri demokrasi karşıtlığıyla ve hatta Türkçülükle itham ettiler.
HDP'ye doğrudan ya da dolaylı destek veren "Kürt İslamcılar" fenomeni son dönem Türkiye siyasetinin önemli bir bileşeni oldu.
HDP, "genişleme ve temizlenme" stratejisi çerçevesinde "Kürt İslamcılar"ın bir kısmını bünyesine aldı.
Nasıl ki yeni CHP "dindarlara değelim" diyerek vitrine bazı "küskün İslamcı"ları koyduysa HDP de öyle yaptı.
Hiçbir zaman o aktörlerle siyasi aklını oluşturmadı. Stratejilerini onlarla birlikte üretmedi. Onları birer taktik hamle olarak gördü.
HDP'nin onlardan iki beklentisi vardı. Birincisi, topluma çeşitliliği esas alan bir parti olduğunu ve dindarlarla bir sorunu olmadığını göstermek.
İkincisi ise İslamcı Kürtler arasında Erdoğan karşıtlığını yaymak.
Altan Tan bu isimlerden biriydi. Vitrine kondu. Kendisine mankenlik yaptırıldı.
"HDP'nin dini mübini İslam'la ne sorunu olabilir" diye propaganda yaptı.
Dahası HDP'nin paralel yapıdan devşirerek kullandığı 17-25 Aralık söylemlerini kendi üslubunca yaydı.
Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın irrasyonel ve gerekçesiz şekilde kriminalizasyonuna hizmet etti.
Bu saatten sonra HDP için İslamcı Kürtleri taşımak hiç de kolay değil. Bu özeni parti yönetimi gösteremez. Zira o dar kadro ciddi bir varlık yokluk kaygısı yaşıyor.
HDP, artık PKK'nın Kürt ve Türk halkını açıktan tehdit ettiği bir ortamda sözümona siyaset yapmak zorunda.
HDP, PKK yancılığını böylesi mayınlı bir sahada yürütmek durumunda.
PKK açık açık "hendekte sırt çeviren bölgeler bombalı saldırıya hazır olun" diye tehditler savuruyor.
Bu ortamda Altan Tan'ın çıkıp da aktörlüğe soyunmasının, "dindar Kürtlerin temsilcisi" gibi konuşmasının tek bir anlamı var. O da HDP'nin gerçek yüzünün artık saklanamamasıdır.
Bunun üzerinden Altan Tan'ın siyasi basiretinden yahut aktörlüğünden dem vurmanın hiçbir anlamı yok.
Ne demişler, geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini Niğde'ye...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)