14 Kasım 2015. Paris'te yaşanan silahlı ve bombalı terör saldırılarının ertesi günü.
Dünya şokta. Guardian gazetesi bir haber yapmış. "Fransız yetkililer Paris saldırıları için DAİŞ'i suçladı" diye başlık atılmış.
Başlığın devamı daha da çarpıcı: "Fransız Hava Kuvvetleri Saldırıların Öcünü Almak İçin Arap Hedeflerini Vurdu."
Hatırladınız mı? Kendinizi hiç üzmeyin, isteseniz de hatırlayamazsınız. Zira böyle bir haber hiç yayınlanmadı. Saldırılardan sonra herkes terör eylemlerini lanetledi. Teröre karşı herkes Fransız halkının ve devletinin yanında yer aldığını bildirdi.
Sorumlunun DAİŞ olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Fransızlar Suriye'deki DAİŞ hedeflerini vurduğunda kimse "Arapların Vurulduğu"ndan bahsetmedi.
***
14 Mart 2016. Ankara'nın ortasında 37 masum sivilin hayatını kaybettiği alçakça terör saldırısının gerçekleştiği günün hemen ertesi. Türkiye'nin başkentinde sivillerin hedef alındığı bir terör eyleminden bahsediyoruz.
Eylemi yapanın PKK olduğu konusunda da hiçbir şüphe yok. Gelin görün ki, Guardian gazetesi o ortamda şöyle bir haber yapabildi: "Türk Yetkililer Ankara Bombalaması İçin PKK'yı Suçladı." Ve haberin devamında şu ifadeler yer aldı: "Türk Hava Kuvvetleri Saldırının Öcünü Almak İçin Kürtleri Bombaladı."
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kandil'deki PKK hedeflerine yaptığı gece operasyonu böyle anlatıldı Batı kamuoyuna.
***
Tesadüfe bakın ki o haberden bir gün sonra da, Guardian dahil birçok Batılı medya organında 2011'de 77 kişiyi hunharca katleden, 242 kişiyi de yaralayan Anders Breivik'le ilgili bir haber vardı. Kendisinden "Norveçli katliam mahkûmu" diye söz ediliyordu.
Oysa "Avrupa Bağımsızlık Bildirgesi, 2083" diye bir manifesto kaleme alan, kendisini Avrupa Tapınak Şövalyeleri'nin komutanı olarak niteleyen ve Avrupa'nın Müslümanlardan ve Türklerden temizlenmesi gerektiğine inanan bir faşistti Breivik. Hıristiyan değerlerini yücelten bir ırkçıdan başka bir şey değildi. Saldırıyı gerçekleştirdikten sonra, ona "terörist" demekten ziyade "akıl hastası" demeyi tercih etmişlerdi. Aradan geçen zaman zarfında "Norveçli katliam mahkûmu" sıfatını kazanmayı hak etmişti Batı medyası nazarında.
Hem şunun şurasında 15 yıl sonra da serbest kalacak birinden bahsediyoruz.
***
Dilim döndüğünce söylemeye gayret ediyorum. Bunun adı iki yüzlülük değil, bunun adı kötülük. Bunun adı düzenbazlık. Batı medyasının önemli bir kesimi Türkiye üzerine sürdürülen siyasi operasyona destek veriyor.
Buna Al Jazeera International'ın destek verdiğini görmek de ilginç. Pazar günkü saldırıdan hemen sonra Türkiye Cumhuriyeti devletinden "başarısız devlet" (failed state) diye bahseden bir manşet attı.
Times gazetesi, Ankara'daki sivil katliamını gerçekleştiren terör örgütünün elebaşlarından biriyle yaptığı röportajı büyük bir gururla dolaşıma soktu.
Paris'teki katliamdan sonra Batı'da dolaşıma giren herhangi bir gazete DAİŞ'in elebaşlarından biriyle yaptığı söyleşiyi böyle gerine gerine servis etse, ne olurdu acaba?
***
Batılı medya böyle de bizdeki Batıcı medya farklı mı? O da aynı. Cumhuriyet gazetesi Paris katliamı sonrasında "Fransa Çocuklarına Ağlıyor" diye manşet atmıştı. Bu yılın başında Sultanahmet'te gerçekleşen terör saldırısından sonra "Katliam Ülkesi" manşetini atmıştı. Pazartesi günü de "Kanlı Pazar" manşetini attı.
Peki bütün bunlar neden oluyor? Nasıl olabiliyor? Sömürgeci dünya düzeninin efendileri Türkiye'yi esaret altına almak ve onun siyasi lideri R. Tayyip Erdoğan'ı tasfiye etmek için ülkemizde hâlâ "kullanışlı unsurlar"ın olduğunu düşünüyorlar. Ve onlara yatırım yapıyorlar.
Bu kötülüklere muhatap olmamanın yolu, bu işbirlikçi unsurları tasfiye etmekten ve böylelikle gerçek siyasetin önünü açmaktan geçiyor.