Katilden özür de dileyelim mi?
Birileri gelmiş başkentimizde insanlarımızı katletmiş. Canımızı yakmış.
Olayın faili, hem sınırlarımızın içinde hem de hemen ötesinde örgütlenen bir şer şebekesi. PKK/PYD/YPG!
Bu şer şebekesine karşı verdiğimiz ve vereceğimiz mücadelede yanımızda olan dostumuzdur. Olmayanlar değildir. Dost görünmeye çalışsa da değildir.
Türkiye bugün sadece dışarıdaki düşmanın şerrine maruz kalmıyor. Aynı zamanda içerideki düşmanın habislikleriyle de uğraşıyor.
Bizden neredeyse katilden özür dilememiz istenecek.
Artık şunu net biçimde görmemiz lazım. Karşımızdaki terör örgütü ve onun patronu sömürgeciler için bizim izlediğimiz herhangi bir politika mesele değil.
Bizim varlığımız mesele.
Muhalefet, birkaç gündür başımıza ne geldiyse iktidarın Suriye politikasından geldi diye ahkâm kesiyor.
"Suriye politikasında eleştirdiğiniz husus nedir" diye sorduğumuzda verilen cevapları iki kategoriye ayırmak mümkün.
1) Gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan ithamlar. "Türkiye Sünnici, mezhepçi politika izledi", "radikal örgütlere destek verdi", "DAİŞ'i destekledi", "Kürtlere düşmanca davrandı", "sınır güvenliğini bilerek sağlamadı."
2) Gerçeğin tarihsel bağlamından koparılarak manipüle edilmesiyle ulaşılan yargılar. "Batı, Suriye'de politika değiştirdiğinde Türkiye değişimi okumakta zorlandı", "Türkiye, açık kapı politikası izlemekle büyük hata yaptı" ve "PYD tanınmalıydı" vs.
İlk kategorideki ithamlar bizzat Türkiye düşmanlarının propaganda malzemeleri.
İkinci kategoride karşımıza çıkan yargıların tümü içinse şu söylenebilir: Türkiye'yi yöneten irade, Esed rejimi gitmeli derken bir tercihte bulundu. Açık kapı politikası izlerken de, PYD'nin PKK'nın uzantısı olduğu gerçeğini bile bile onu tanımazken de. Diğer tercihlerin ülkeye maliyeti daha ağır olacaktı.
Suriye'nin bir sınır ülkesi olarak Türkiye'ye birçok ülkeden çok daha fazla maliyet üretmiş olması son derece doğal.
Doğal olmayan, Suriye krizinden kaynaklanan her gerilimi Erdoğan'ı indirmek için bir fırsat olarak gören gayrı milli muhalefetin tutumu.
2013'ten bu yana, Türkiye'yi uluslararası alanda zora sokmak, onu "teröre destek veren ülke" ve "soykırım yapan devlet" gibi göstermek için ellerinden geleni artlarına koymadılar.
Dikkatinizi çekiyor mu? Başımıza ne zaman kötü bir şey gelse içerideki fırsatçılar sahne alıyorlar.
Türkiye'nin "iç savaşın eşiğinde" olduğunu söylüyorlar. "Suriyeleşiyoruz" diye veryansın ediyorlar.
Mesela Cengiz Çandar, "Suruç katliamı" sonrası "savaş tırmandırıldığı, şiddet iklimi yeşertildiği" için "Ankara katliamı"nın olduğunu iddia ediyor.
Dahası bundan da "ders alınmadığı için son büyük terörist saldırı"nın gerçekleştiğini belirtiyor.
Bir de ben söylemiştim edası takınmıyorlar mı?
Söylediklerinizi gayet iyi biliyoruz. Savunduklarınızı da. Katillerimizi savundunuz.
Bu memleketin meşru, halkın oyuyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanını kendi halkına karşı savaş çıkarmakla itham ettiniz.
Selahattin Demirtaş sizin eseriniz. Bugün katili savunurken sizden aldığı destekle "YPG değil AKP terör örgütüdür" diyebiliyor.
Yazıklar olsun!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)