Türkiye ne yapmaya çalışıyor?
Bunun ötesinde YPG mevzilerinin TSK topçu birlikleri tarafından vurulması Suriye krizinde Türkiye'nin yeni araçları devreye sokabileceği fikrini de güçlendirmiş oldu.
Suriye krizi derinleşiyor. Sahadaki güç mücadeleleri her geçen gün daha ağır maliyetler üretiyor. Rusya'nın hava bombardımanları ile Suriye'ye müdahalesi Türkiye'nin Mart 2011'den bu yana sorunların kaynağı olarak gördüğü Esed rejimine ve terör örgütü olarak kabul ettiği PYD'ye fırsat alanı açtı.
Bu durumun uzun vadeli sonuçlarını bir an için bir yana bırakalım. Kısa vadede Suriye'de Rusya müdahalesi sonrasında oluşan durum, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı terör tehdidinin büyümesine ve yeni mülteci akınlarıyla karşı karşıya kalmasına neden oluyor.
Türkiye'nin ABD başta olmak üzere Batılı müttefikleri de sorunu büyütecek adımlar atmaktan başka hiçbir şey yapmıyor. Yaptıkları tek şey, "DAİŞ'le mücadele" gibi giderek içi boşalan bir söylem etrafında Suriye krizinin derinleşmesini seyretmek.
Halihazırda Suriye'de askeri enstrümanlarla desteklenmeyen bir diplomatik çözümün mümkün olmadığı net biçimde ortaya çıkmış durumda.
Türkiye'nin içeride mücadele verdiği terör örgütü sınır ötesinde yapılanıyor. Dahası, Türkiye'ye fiili saldırılar düzenliyor. İçeriye silah ve mühimmat akışı sağlıyor.
Adına ister PKK deyin, ister PYD bu terör örgütü Suriye krizinin başından beri boşluklardan yararlanarak kendisine alan açtı. DAİŞ'le mücadelenin getirdiği moral üstünlükten yararlandı.
Rusya'nın yayılmacı politikasının oluşturduğu rüzgârı arkasına aldı. Esed rejiminin sağladığı imkânları sonuna kadar kullandı. Fakat bunların hiçbiri, ABD'nin kendisine sunduğu meşruiyet çerçevesi kadar etkili olmadı. ABD, YPG'ye sadece silah vermedi, aynı zamanda onu uluslararası alana meşru bir aktörmüş gibi taşıdı.
PYD de bu fırsatlardan yararlanarak, sürekli Türkiye'yi tehdit eden bir tarzda ilerledi. Bu ilerlemeyi sürdürmek için de elinden geleni yapıyor. Türkiye, ABD'ye mesajını her şekilde vermeye çalıştı. Ancak ABD bu mesajı almadı.
TSK'nın YPG mevzilerini vurmuş olması bir anlamda Türkiye'nin ABD başta olmak üzere bütün aktörlere kırmızı çizgisinin hatırlatılmasıdır. ABD de bunu derhal gördü ve bir yandan "Türkiye topçu atışlarını durdurmalı" dese de, "YPG fırsattan istifade toprak kazanma arayışlarından vazgeçmeli" dedi.
Türkiye, Esed, İran, Rusya, PYD ve hatta ABD'nin yaptığı gibi fırsatçı bir yaklaşımla Suriye'ye yaklaşmadı. Bugün de bunu yapmıyor. Suriye krizinde bölgenin asli unsurlarının, sahici, yerli muhalefetinin desteklenmesi esastır.
Muhalefetin uluslararası alanda temsil gücü olan güçlü bir siyasi hüviyete kavuşması gerekiyor. Türkiye bunu yapmaya çalıştı. Bunu yaparken de Türkmen, Arap, Kürt demedi. Şii, Sünni demedi. Bugün Türkiye dışında bölgedeki terör sorununa ve insani krize somut öneri geliştirebilen başka bir aktör yok.
ABD Suriye'de 3 önceliği olduğunu söylüyor. 1) 98 km.lik Türkiye sınırının DAİŞ kontrolünden kurtarılması ve sınır güvenliğinin sağlanması. 2) DAİŞ kontrolündeki Rakka'nın izole edilmesi ve 3) Musul'un kurtarılması. Peki bunlar olunca ne olacak? Suriye'de yaşanan insani dram ve terör sorunu çözülecek mi? Hayır, çözülmeyecek maalesef.
Bölgenin, Türkiye'nin dillendirdiği güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge tezlerinin kabulünden başka şansı yok.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)