İnsani kriz değil, insanlık krizi
Cenevre'de masalar kuruluyor, dağılıyor. Sorunlar erteleniyor, yeni toplantı tarihleri belirleniyor.
Sahada egemenlik mücadelesi canhıraş biçimde devam ediyor. Bölgede düzen kurma arayışındaki bütün aktörler elini güçlendirmeye çalışıyor.
Bütün bunlar olurken, tarihte eşine ender rastlanacak türden insani krizler yaşanıyor.
Bazı çokbilmişler çıkıp, "tarih, insani krizlerin beşiğidir" gibi beylik cümleler kurabilir. Fakat tarihte hiçbir insani kriz, bu denli göz önünde yaşanmadı, bu kadar küreselleşmedi.
Suriye kan ağlıyor. Gözlerimizin önünde masumlar ölüyor. Milyonlarca insan evinden, yurdundan, vatanından oluyor.
Ve söylediğim gibi bu insani krizi, insanlık izliyor. O yüzden yaşanan sadece insani bir kriz değil, bir insanlık krizi. Bu bir bakıma modern Batılı insanlık tasavvurunun çöküşü.
2011 yılının Mart ayından bu yana devam eden iç savaş gün geçtikçe daha ağır insani krizler üretiyor. O günden bugüne Esed rejiminin İran ve Rusya'dan aldığı destekle yaptığı kıyımlar hız kesmeden devam etti.
30 Eylül 2015'te Rusya'nın Suriye iç savaşına doğrudan müdahil olmasıyla birlikte yaşanan insani krizler daha da derinleşti.
Rusya Suriye'ye DAİŞ'le mücadele için gireceğini duyurdu. DAİŞ hedeflerini bombalayacağını söyledi. "Küresel radikalizm tehdidini bertaraf etme" sorumluluğunu yerine getireceğini iddia etti. Esed rejimine arka çıkmak gibi bir dertleri olmadığını vurguladı. Daha birçok yalan söyledi.
Peki Rusya 30 Eylül'den bu yana sürdürdüğü hava saldırılarında hangi noktaları hedef aldı? Öncelikle Suriye muhalefetinin güçlü olduğu noktalara saldırdı. Mesela Rakka yahut Deyrezzor gibi DAİŞ denetimindeki bölgelere saldırmadı. DAİŞ'i ancak PYD'ye destek olmak istediğinde hedef aldı.
Rusya, sadece yüzbinlerce sivili katleden Esed rejimini ayakta tutmaya yardımcı olmadı. Aynı zamanda attığı bombalarla fiilen 1500 civarında sivilin ölümüne neden oldu. İnsanları evlerini barklarını terk etmek zorunda bıraktı.
Rusya son olarak Halep'i bombalıyor. Halep'ten kaçmak zorunda kalan on binlerce kişi Türkiye'ye doğru yönelmiş durumda. Türkiye, bu insanlara kapısını açıyor, açmaya da devam edeceğini söylüyor.
Bir haftadır Cumhurbaşkanı Erdoğan'la birlikte Latin Amerika'daydım.
Erdoğan Şili'de, Peru'da ve Ekvator'da temaslarda bulundu, birçok önemli toplantıya katıldı. Katıldığı bütün toplantılarda insanlığın küresel sorunlarına temas etti. Ve bunlar içinde özellikle Suriye iç savaşından kaynaklanan insani krizlere odaklandı.
Erdoğan, Batılı ülkelerin Rusya'ya "bu nasıl DAİŞ'le mücadele" diye sormadığı, Esed rejimine hâlâ meşru bir aktör muamelesi yaptığı ve Suriyeli mültecilere vebalı insan muamelesinin reva görüldüğü bir ortamda konuştu bunları.
Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim. Şili'de de, Peru'da da, Ekvator'da da Türkiye insani yardım alanında çığır açan bir ülke olarak değerlendiriliyor.
Bunu görmek bile umut verici.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)