Bülent Arınç meselesi
İfade özgürlüğü daha da mühim.
Eleştiri hakkı ise paha biçilmez.
Bunları söyledim. Şimdi her şeyi söyleyebilirim.
Zira ifade özgürlüğü, demokrasi, eleştiri hakkı gibi jenerik sözler söyleyince her tür iktidar kavgasından beri oluyorsun bizim memlekette.
Yerseniz!
Neden bahsettiğimi anladınız.
Bülent Arınç çıktı bir şeyler söyledi.
Neler söylediğini tekrarlamaya gerek yok.
O sözleri söyleme gerekçesi neydi?
İfade özgürlüğü yahut eleştiri hakkını yaşatma, Türkiye'nin demokrasi iklimini zenginleştirme gayreti mi?
Arınç, bir iktidar kavgasının bir yerlerinde durduğu için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve vizyonunu eleştirdi.
Yaptığı konuşmada son üç yılın Türkiye siyasetinde ana çatlak noktalarında Erdoğan'ın karşı tarafında durduğunu gösterdi.
Bir tercihte bulunmuş oldu Arınç.
Siyasi sonuçları olan bir adım attı.
Erdoğan düşmanları, Arınç'ın son dönemdeki birçok konuşmasından malzeme topluyorlardı.
Bu kez çok daha fazla topladılar, "Arınç'ın özgül ağırlığı"ndan bahseder oldular.
Fakat mesele paralel yapı mensupları başta olmak üzere Erdoğan düşmanlarına umut olma ihtimalinin çok ötesinde.
Arınç'ın ve ona destek veren bazı eski küskün bakanların çıkışları daha kapsamlı bir siyasi operasyonla ilişkili.
İster hırsla, ister egoyla, ister siyasi çıkar telakkisi ile ilişkili olsun bir siyasi operasyonun içinde yer aldılar.
Ya alet oldular ya da bile isteye o operasyonun bir parçası oldular.
Başkanlık sistemi tartışmasında Türkiye yeni bir noktaya geldi.
İlk kez bardağın dolu tarafı boş tarafından fazla.
Tartışmanın hem içeriği zenginleşiyor, hem bağlamı normalleşiyor.
Cumhurbaşkanı, ortak akıl çağrısı yapıyor, toplumun bütün kesimlerini süreci birlikte inşa etmeye çağırıyor.
Başkanlık sistemine toplumun desteği artıyor.
Bu kamuoyu araştırmalarına da yansıyor.
AK Parti elitleri içinde "Başkanlık sistemine destek çok az" söylemi ile süreci yokuşa sürenler şimdi Başkanlık sisteminin avantajlarından bahsediyorlar.
Türkiye, 2002 sonrasında R. Tayyip Erdoğan liderliğinde yürüttüğü dönüşüm sürecinde çok kritik bir evreye geldi.
Türkiye'nin dönüşümünü engellemek isteyenler her tür kumpasa giriştiler.
Bu dönüşüm hareketini zaafa uğratmak için ellerinden geleni artlarına koymadılar.
Hareketi durdurmayı başaramadılar ama yavaşlattılar.
İşareti hep dışarıdan aldılar.
Elbette bu süreçlerde "içeri"den aktörlerin desteğine ihtiyaç duydular.
"Kendilerini dev aynasında görüp harcandığını düşünen"ler her daim yarayışlı olurlar.
Bugün de olan bu.
Olan biteni görüyor ve bu adımı atıyorlarsa fena.
Yok görmüyor ve ona rağmen atıyorlarsa daha da fena.
Burası siyasetin dünyası.
Her attığınız adımın bir anlamı var.
Önce o adımı atıp, sonra da sempati toplamak için hatıraları yardıma çağıramazsınız.
"Benim Cumhurbaşkanımızla çok özel bir hukukum var" deyip vaziyeti toparlayamazsınız.
Hele hele "siz yokken biz vardık" diyerek kimseye had bildiremezsiniz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)