O sizin babanız değil kuzum
Türkiye siyaseti üzerine yazılmış birçok kitap geçiyor elime. Kürt sorunu, sivilasker ilişkileri, din-devlet ilişkileri...
Bu mevzularda şimdilerde Erdoğan düşmanlığında yarışa girmiş ne çok cengâver kalem oynatmış. Pek bir popüler abiler, ablalar. Her biri "bu konuyu benden sor birader" havalarında.
Sürekli önerilerle bitirmişler yazdıklarını. Her ne yazmışlarsa onu dünyanın en önemli konusu diye yansıtmışlar. Her ne önerdilerse de onu tek çözüm diye pazarlamışlar. Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Ahmet İnsel. Bir de paraleller, paralel seviciler.
Şimdilerde ayaklarındaki nasırın hesabını bile Erdoğan'dan sormanın derdinde olan yazar çizer çetesi işte... Bu yazdıklarında kamuoyuna, üniversitelere, aydınlara, kitlelere falan mı sesleniyorlar. Yok, düpedüz Erdoğan'a.
O günlerde Erdoğan'ın başında olduğu AK Parti'yi destekliyor hepsi. Erdoğan'ın hamlelerini Türkiye için bir şans olarak değerlendiriyorlar.
Erdoğan'ı Kemalizmi tasfiye eden aktör olarak alkışlıyorlar.
Evet, hepsi Erdoğan'a seslenmenin, sesini ona duyurabilmenin derdinde. Ona akıl vermeye çalışıyor, onun tarafından değerli görülmek istiyorlar. Bugünkü gibi efelenerek seslenmiyorlar Erdoğan'a arzuyla, iştiyakla sesleniyorlar.
Dün bunlardan birine denk geldim Aydın Doğan'ın bir televizyon kanalında. Hangi konu konuşulsa, "Cumhurbaşkanı" diye başlıyor söze. Ahmet nam bu zat, bir ara hızını alamayıp Erdoğan "anayasayı ihlal etmiştir" diyor. Gerekçesi ise "seçim hükümetinin oluşum sürecinde Cumhurbaşkanının hükümeti kurma görevini Ahmet Davutoğlu'na vermesi."
Sonra kendi de anlıyor saçmaladığını.
Sürecin yönetiminin Cumhurbaşkanı'nda olduğunu, seçim hükümeti kurması için kimi istiyorsa atama hakkı olduğunu hatırlıyor herhalde.
Bu kez 1982 Anayasası falan filan deyip geveliyor. Darbe anayasası edebiyatı giriyor devreye. Peşi sıra Erdoğan'ın popülaritesini yitirmesi üzerine ahkâm kesiyor. Referansta bulunduğu anket ise, Erdoğan'ın en yakın rakibine yüzde yüz fark attığını söylüyor.
Olsun, profesöre göre bu Erdoğan'ın "düşüş eğiliminde" olduğuna işaret. Kendinden emin, sanki bir başka delili daha var ama onu itinayla saklıyor, üstüne yatıyor.
Sahici gerekçeleri ifşa olmamış savaşların tezahürleri komik olur.
Erdoğan'a savaş açanlar, gerçek amaçlarını açık açık ortaya koyabilseler, bu kadar irrasyonel görülmeyecekler.
Onları anlamak daha kolay olacak.
Bir dönem dertleri adam yerine konmaktı, tamam. Sonra Erdoğan'ın iktidarına ortak olmak istediler, ona da tamam.
Olamayacaklarını anlayınca uluslararası alanda lobi yaptılar, eyvallah. Sonra da Türkiye'nin yeni konumundan rahatsız olan Batılı dostlarıyla ortak hareket etmeye başladılar.
Aynı deliliğin parçası oldular. "Aksaray esnafı ile kavga eden İrlandalı boksör" hikâyesini bile Erdoğan'ın sözde "esnafa yüklediği polislik rolü"ne bağlayan Independent gazetesi editörleri ile yarışa girdiler.
Hepsini anladık.
Erdoğan'dan ne pahasına olursa olsun kurtulmak istediler. Terör, iç savaş, sivil ölümleri, ülkenin ekonomik çöküş yaşaması, itibarının yerle bir olması umurlarına gelmedi.
Fakat hâlâ bir şeyler eksik. Bu okumuş yazmış Erdoğan düşmanlarında bir hal var.
Babasına irrasyonel gerekçelerle öfkelenen ergenler gibiler. Tam bir takıntı hali.
Ben de bir kereliğine bir çağrı yapıyorum ve diyorum ki: "Ey yıllarca Erdoğan'ın ağzına bakıp halihazırda Erdoğan düşmanı haline gelen yazar çizer takımı.
Sözüme kulak verin. O sizin babanız değil kuzum, bu ülkenin Cumhurbaşkanı."
İyi hafta sonları...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)