Sobelendiniz
Çözüm sürecine, "ihanet süreci" diyenler, şimdi "barışkes dönemi" diye manşet atıyor. PKK'ya taviz veriliyor diye yeri göğü inletenler, "illa barış, illa barış" diye bir türkü tutturuyor.
Seçim sonrası PKK'nın basın sözcüsü gibi davranan, Suruç katliamı sonrası yeni bir 6-8 Ekim ortamı yaratmaya çalışan, PKK'nın silahlanma çağrılarına tek bir laf etmeyen siyasi parti, TSK'nın operasyonu sonrasında "vurmayın, konuşalım" diyor.
Bence de devlet sizinle konuşmalı, halinizi hatırınızı sormalı. Ama ötesi olmamalı zira siz "PKK'ya silah bıraktıramazsınız." Unuttunuz mu? Çok değil, daha bundan 2 hafta önce "askeri yol", "askeri baraj" gibi saçma sapan gerekçelerle ateşkesi bitirdiğini, devlete karşı yeni bir savaş başlattığını duyuran silahlı terör örgütü "TSK operasyonlarının ardından ateşkesin bir anlamı kalmamıştır" açıklamasını yapıyor. İnsan sormadan edemiyor, hangi ateşkes hewal? Bitirdiğinizi ilan ettiğiniz mi?
Hele bir de, "DAİŞ'e destek veren yazarlarımız"ın durumları var. Evet doğru duydunuz: "DAİŞ'e destek veren yazarlarımız." Onca zaman "Türkiye, DAİŞ'e destek veriyor" diye veryansın etmediler mi?
Hangi argümanı kullanmışlardı? Türkiye, DAİŞ'e yönelik savaşa destek vermiyor, seyrediyor. Şimdi bu arkadaşlarımız daha fazlasını yapıyorlar. Türkiye devletinin DAİŞ'le mücadelesini seyretmekle kalmıyorlar. Bir de ona karşı çıkıyorlar. "Savaşa hayır" diyorlar.
Belki de, onca zaman DAİŞ aleyhine konuştukları için pişmanlık yaşıyorlardır. Hele ki, DAİŞ'in de Erdoğan'dan nefret ettiklerini öğrendikten sonra.
"Tehdit bitene kadar operasyon sürecek" diyor Başbakan Davutoğlu. Bu süreçte daha pek çok maskenin indiğini göreceğiz. Taşların daha bir yerli yerine oturduğunu. Kimin kimin hesabına çalıştığını.
Türkiye, bir kıskaca alınmak istendi. Suriye iç savaşı Türkiye'yi tedip edecek bir araca dönüştürülmeye çalışıldı. PKK, Suriye'nin kuzeyinde elde ettiği imkânlar karşılığında Türkiye'de çözüm sürecini bitirdi, devlete karşı yeniden savaş açtığını ilan etti. Onun uzantısı konumundaki siyasi parti ise bu süreci tersine çevirmek yerine, PKK'nın savaş ilanını meşrulaştırmaya uğraştı.
Bu süreçte, bir kez daha AK Parti ve DAİŞ arasında özdeşlik kurulmaya çalışıldı. Amaç, elbette Türkiye'yi DAİŞ'e müdahaleye zorlamaktı. Fakat yapılmak istenen bu müdahalenin biçim ve içeriğini de PKK'nın belirlemesini temin etmekti.
PKK, yıllar yılı yapıldığı gibi Türkiye devleti için sıcak bir tehdit olarak kullanılacak ve bu sıcak tehdit üzerinden Türkiye'nin Suriye politikası şekillendirilecekti.
PKK, bir "iktidar boşluğu" olduğunu düşündüğü bir dönemde devlete savaş ilan etti. En büyük yanılgısı da bu oldu. Yüzde 52 ile seçilmiş ve süreçlere hâkim bir Cumhurbaşkanı görevinin başında.
"Geçici" şapkasına sahip olsa da, yıllardır ülkeyi yöneten ve Cumhurbaşkanı başta olmak üzere devletin bütün aktörleriyle başarılı bir koordinasyon yürüten bir hükümet hâlâ devrede.
Türkiye, kendi stratejik aklını devreye sokmayı başardı. Ve eşzamanlı olarak mücadeleyi iki cephede vermeye başladı. Hem DAİŞ'i hem PKK'yı bombaladı. İçeride hem DAİŞ'lilere hem de PKKlılara operasyon düzenledi.
Unutmayalım ki, terörün olmadığı, şiddetin sözü baskılamadığı bir ortamda gerçek bir barıştan, gerçek bir çözümden bahsedebiliriz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)