Ayrılıkçıların elleri tetikte, kulakları kirişte
Suruç'taki saldırı ile ilgili olarak başbakan Ahmet Davutoğlu "ilk bulgular DAEŞ'e işaret ediyor" dedi. Adıyaman'daki ve Ceylanpınar'daki saldırıların faili ise PKK. Birbiriyle savaşan iki terör örgütünün iki kahreden faaliyeti. Bu iki yapı, PKK ve DAİŞ 2 yıldır sıcak savaş halinde. Ve bu savaşın cereyan ettiği alan Suriye toprakları. Türkiye, bu iki yapıyı da tehlikeli görüyor, her ikisi ile de mücadele ediyor. Şu anda her ikisi de bu savaşı Türkiye topraklarına taşımak istiyor. Öyle anlaşılıyor ki DAEŞ, Türkiye'nin kendisine karşı yürüttüğü ve son dönemlerde yoğunlaşan faaliyetleri durdurmasını talep ediyor ve gözdağı vermek istiyor.
Peki PKK ne yapıyor? PKK, biraz sokma akıl, biraz da siyasi fırsatçılığından hareketle bu savaştan Türkiye içinde de yarar elde etmeye çalışıyor. AK Parti'nin DAEŞ'e destek verdiği yalanı üzerinden propaganda yapıyor. Böylelikle kendi kitlesini mobilize edip, sokağa döküyor. 6-8 Ekim olayları "AK Parti, kızlarımıza tecavüz eden DAEŞ'i destekliyor" propagandası olmasaydı hayata geçemezdi.
PKK'nın Türkiye devletine karşı savaş yürütecek bir zemini yokken Suriye krizi imdada yetişti. Bazı basiretsiz bürokratların çözüm sürecini yanlış anlaması ve uygulaması da PKK'ya yaradı. PKK, "ayrılıkçılık" gündemini yeniden devreye soktu. Ve bu kez uluslararası meşruiyete de sahip olduğuna inanıyor.
PKK'nın AK Parti ve DAEŞ arasında özdeşlik kurma gayreti basit bir manipülasyon değil.
Bir savaş stratejisi. Bu strateji Suruç saldırısından sonra yeniden devrede. Ve bu stratejiyi sadece "organik" PKK medyası değil, Doğan medyası da, Kemalist medya da, Paralel Yapı medyası da destekliyor.
Suruç saldırısının tam olarak hedefi neydi? Bu sorunun kriminal bir boyutu var. Ve bu boyut bütün yönleriyle aydınlatılana kadar ne söylesek eksik. Fakat görünen bir şey var. Bu saldırı gerekçe gösterilerek 2 hedef hayata geçirilmeye çalışılıyor. Öncelikle bu saldırı üzerinden Türkiye'de ayrılıkçıların önü açılmaya çalışılıyor. HDP'nin saldırıdan yarım saat sonra devreye giren söylemlerine dikkatle bakmak gerekir. Devletin zaafı vurgusu, öz savunma edebiyatı, kendi düzenini sağlama vurgusu, sözde AK Parti -DAEŞ özdeşliği vs. "O devleti kuracağız" söylemi marjinalleşmişken, PKK medyasında yeniden büyük puntolarla devreye sokulmuş durumda.
Saldırı üzerinden hayata geçirilmek istenen ikinci hedef ise, Türkiye'nin Suriye politikasında radikal bir değişim temin etmek. Türkiye, Suriye krizi başladığı günden bu yana sorunun kaynağında Esed rejiminin yattığını ifade ediyor. Türkiye, kendisini düşman gören DAEŞ'i düşman görse de, öncelikli tehdidin Esed rejimi olduğuna ve DAEŞ bahanesiyle Esed rejiminin tahkim edildiğine inanıyor.
Türkiye için mesele, DAEŞ'in öncelikli tehdit olup olmaması da değil aslında. Türkiye bu süreçte Esed rejiminin tahkim edilmemesini, Suriyeli meşru muhalefetin de zayıflatılmamasını istiyor. Suruç katliamı Türkiye'yi bu kararından vazgeçirmeye dönük bir araç hatta bir sopa olarak kullanılmak isteniyor. Bütün bunların koalisyon tartışmalarının olduğu bir dönemde olması, "AK Parti ve CHP koalisyon kurabilir ancak dış politikada ve özellikle Suriye meselesinde nasıl anlaşacaklar" sorusunun masada olduğu bir dönemde cereyan etmesi tesadüf olabilir mi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)