Diğer seçim dönemleriyle mukayese edildiğinde
7 Haziran seçimlerine son derece sakin bir ortamda gittiğimiz açık. Bu konuda hemen herkesin mutabık olduğunu düşünüyorum. Ne var ki, bu sükûnete niçin ihtiyacımız olduğu konusunda farklı aktörlerin farklı cevapları var.
İktidar partisinin bu konuda hassas davranması son derece normal. Zira kamu otoritesini temsil ediyor ve kendisini kamu düzenini sağlamak konusunda sorumlu görüyor. Seçime giderken oluşacak bir olağanüstü ortamın kendisi için zaaf oluşturacağını düşünüyor.
***
Sevindirici olan, bu kez muhalefet partilerinin de seçime giderken bir kaos ortamı oluşmaması için çaba sarf etmesi. Normal şartlar altında demokratik alanda faaliyet gösteren meşru bir siyasal parti için bunu zikretmek bile gereksiz. Ne var ki, siyasal alanın terörize edilmesinde, olağanüstü şartların oluşmasında siyasal partilerin gayrimeşru vesayet odaklarıyla yarışabilecek bir sabıkası var.
CHP, darbe ortamlarının hazırlanma sürecinde daima vesayet odaklarıyla işbirliği içinde hareket etti. Darbelerin meşrulaştırılmasında başrolü kimseye kaptırmamak için mücadele etti. Gezi döneminde olduğu gibi, kendisine iktidar alanı açmak için toplumsal kalkışmalardan medet umdu. Bu süreçte kendi kitlesini mobilize etmeye kalktı.
MHP, geçmişinde defalarca kendisine destek veren toplum kesimlerini sahaya sürdü. Ellerine silah almalarına ses etmedi, hatta teşvik etti. Ülkenin kaosa gitmesine neden oldu.
PKK örgütünü siyaset sahnesinde temsil eden partiler de aynı şeyi yaptı. Silahla siyaseti tehdit etmeye, sınırlamaya çalıştı. İllegal örgütlerle işbirliği yaptı. Onbinlerce kişinin ölümüne neden olan kanlı terör eylemleri üzerinden siyaset yapmaya kalkıştı. Her seçim öncesinde olağanüstü bir ortamın oluşması için gayret sarf etti. Çok uzağa gitmeye gerek yok. HDP'nin Kobani olayları süresince gösterdiği militan tavır bunun apaçık örneği.
***
Bu partileri geçmişte böylesi yollara yönelten ana saik yürüttüklerini düşündükleri "
iktidar mücadelesi" idi. Bu iktidar mücadelesinde ancak böylesi illegal ve gayrimeşru yollarla mevzi elde edebileceklerini düşünüyorlardı. Sonuç, her biri için koca bir başarısızlık oldu. Önce MHP, ardından CHP, daha sonra da HDP taktik değiştirdi. Bunun bir strateji değişikliği olduğunu iddia etmeyi çok isterim, ancak henüz ortada olan taktiksel bir değişim. Elbette bu da bir aşamadır.
Muhalefet partileri, bugün siyasete dışarıdan müdahale edilmemesi, kaotik bir ortamın oluşmaması için gayret gösteriyorlar. Kendi örgütlerini, ilişkide oldukları yapıları bu konuda uyarıyorlar.
Gerekçeleri ise oldukça yalın: Seçim öncesi kaos ortamı iktidar partisine yarıyor. Açıkçası, böylesi bir kaos ortamının kime yaradığı benim umurumda değil. Sonuçta kaos olmaması, kimsenin canının yanmaması başlı başına bir kazanımdır.
***
Fakat bu noktada konuşulması gereken muhalefet partilerinin kaos çıkmaması konusundaki niyetleri değil, maharetleri.
Demek ki, muhalefet partilerinin böylesi bir alana hükmedebilme becerileri var. Türkiye'nin yaşadığı dönüşüm, siyasetin kalitesini de, toplumun siyasetten beklentilerini de artırdı. İktidar partisinin de, muhalefet partilerinin de işi zorlaştı. Siyasal aktörler, toplumsal değişime kendilerini uyarlayabildikleri oranda başarı imkânı bulabilirler.
Muhalefet partileri, kaos siyasetini sürdürmenin maliyetini görmüş durumdalar.
Bu durumun iki muhtemel etkisi var. Birincisi, muhalefet partilerinin kaos çıkmaması için mutabakata vardıkları unsurlar, kaostan beslenen illegal yapılar. Bu gizli mutabakat ne denli yönetilebilir? İkincisi, muhalefet partileri sokağı mobilize etme siyasetlerini kendi elleriyle mahkûm ediyorlar. Bu, onları bir süre sonra kendi geçmişleriyle yüzleşmeye icbar edecek.
İyi de olacak...