Neler oluyor, işler kötüye mi gidiyor?
Kimileri ise korkularını muhakemelerinin önünde tutuyorlar. Birçok kişi de kelimenin tam anlamıyla mahalle baskısından çekiniyor.
Gerilim, siyasete içkin bir unsur elbette.
Çatışma olmadan siyaset olmaz, amenna.
Siyasette kutuplaşma da bir başka gerçek. Ama düşmanlık başka bir şey.
Düşmanlık savaşın bir cüzüdür, siyasetin değil. Siyasi aktörlerin temsil mücadelesinin esası rekabettir.
Düşmanlık daha derinlerde yatan bir başka şeye tekabül eder.
AK Parti 13 yıldır iktidarda. Karşı karşıya kaldığı birçok meydan okuma var. Bu meydan okumalar, siyasi rakipleri için ciddi birer fırsat alanına dönüşebilirdi.
Ancak dönüşemedi. Bunun nedeni işte bu düşmanlık ve nefrette gizli.
Eğer ki muhalefet partileri AK Parti'yi rasyonel bir özne ve strateji sahibi bir rakip gibi algılayıp buna uygun hareket edebilseler ve bunu da toplumun önünde sahneye koyabilselerdi durum farklı olabilirdi. Belki o zaman AK Parti ve Erdoğan karşıtlığını kendileri için bir kimliğe dönüştürmezlerdi. Karşılarına çıkan her yabancıyı bütün bölgesel ve hatta küresel sorunların kaynağında Erdoğan'ın politikaları olduğunu ikna etmeye kalkışmazlardı.
Bir açıdan Türkiye'deki siyasal normalleşme onları buna icbar etmiş durumda.
Gelin görün ki, iktidar partisini hala bir rakip gibi görebilme becerisini gösteremiyorlar.
Pozitif bir siyaset inşa etmek adına ekonomik vaatlerini ortaya koyarlarken bile, iktidarın attığı bütün adımları mahkum ediyorlar.
Mısır'da seçilmiş Cumhurbaşkanı darbeciler tarafından idam cezasına çarptırıldı.
Göreceksiniz bununla ilgili "uluslararası kamuoyu" kılını kıpırdatmayacak. Gezi'de "Erdoğan ne zaman devrilecek" diye avuçlarını ovuşturanlarla Mursi'nin idamına zemin hazırlayanlar aynı aktörler. "Gündelik hayatın sesi" diye kutsadıkları Gezi kalkışmasına niçin karşı durduğumuz şimdi anlaşıldı mı acaba?
Gündelik hayatın sesi başka yerde. Ve o ses bize işlerin hiç de kötüye gitmediğini söylüyor.
Türkiye'de toplumun gelecekten beklenti düzeyi ve özgüveni 2000'lerin başlarından çok daha ileride. Artık ulus-devlet sınırlarıyla düşünmüyoruz.
Sadece İstanbul değil, birçok şehrimiz yeni bir kozmopolizmle tanışıyor.
Dün Suriyeli Ermeni sanatçı Lena Chamamyan, Avea'nın ev sahipliğinde İstanbulda bir konser verdi. Salon, İstanbul'un yeni kozmopolizmini birebir yansıtıyordu.
Lena, hasretini çektiği Şam için, Suriyeli çocuklar için söyledi. Salondaki pekçok Suriyeli ona eşlik etti.
İstanbul'un kendisini yeniden bulan bu halini ben çok sevdim. Konseri izlerken hiçbir şeyin gündelik hayatın dinamizminin önüne geçemeyeceğinin bir kez daha farkına vardım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)