HDP’nin gerçek karşılığı
HDP'nin Türkiye siyasetindeki karşılığı, kronik muhaliflerin yeni mekânına dönüşmüş olması olabilir mi? Ya da tutunamayanlar için konjonktürel bir umut kapısı olarak algılanması? Doğan Medyası başta olmak üzere siyasal kurgu endüstrisinin başat aktörleri, Gezi sürecinde devrim hülyaları gören sosyalistler HDP'yi böylesi bir çerçeve içinde sunuyorlar.
Oysa ki HDP'nin Türkiye siyasetindeki gerçek karşılığı bu değildir. HDP'yi bu şekilde yansıtmak AK Parti karşıtlığını bir kimlik haline getirenler açısından yarayışlı bir söylemdir, o kadar.
HDP'nin Türkiye siyasetindeki gerçek karşılığı, "PKK vizyonu"nu legal siyasete taşımaktır. Bir başka deyişle silahlı bir hareketin sivil siyasetteki sözcülüğüdür. Bu bir tespit, değer yüklü bir ifade değil. Bu HDP'nin de, HDP'yi eleştiren pek çok farklı siyasi aktörün de kabul ettiği bir gerçek. Kabul edilmemesi mümkün mü? Zira, HDP bizatihi varlığını bu gerçeğe borçlu.
Ne var ki, ilginç bir biçimde HDP'yi "AK Parti iktidarını sakatlayabilecek yegane güç" olarak görenler bu gerçeği gizleme derdinde. HDP'nin mevcut konumunu PKK ile ilişkisine borçlu olduğunu bilmeseler, açık açık "HDP'nin PKK ile hiçbir bağının olmadığı"nı iddia edecekler. HDP'ye destek veren koalisyon sessiz bir mutabakat içinde onu "Sirizalaştırma" derdinde.
PKK vesayeti altında hareket eden HDP, etnik milliyetçiliği temel alan, sosyalist bir zihin yapısının etki ettiği, sekülarist bir parti. HDP'nin bu özelliklerinin görmezden gelinmesinin anlamı açık. HDP'nin barajı aşmasını sağlamak ve AK Parti'yi geriletmek.
Bu süreçte devreye sokulan söylemlerse son derece tutarsız. HDP'yi bırakın PKK siyasetiyle, Kürt milliyetçi siyasetiyle dahi ilişkilendirmemeye özen gösterenler, "HDP'nin Meclise girmemesi durumunda Çözüm Sürecinin inkıtaya uğrayacağını" iddia ediyorlar. Yine HDP'yi bir barış hareketi olarak yansıtmak için çaba sarfedenler, "HDP'nin meclise girmemesi durumunda toplumsal barışın zarar göreceğini", "terör olaylarının tırmanacağını" öne sürüyorlar. Buradaki tehdit dili bir yana, kullanılan söylemlerdeki tutarsızlık aceleci ve tepkisel bir siyaset etme tarzını ele veriyor.
Diğer yandan HDP, PKK çizgisinde hareket etmeye devam ediyor. Ediyor, çünkü etmek zorunda. HDP üzerindeki PKK vesayeti, konjonktürel bir mesele değil, ontolojik bir mesele. Ağrı'da yaşanan çatışmada olduğu gibi devletin "kamu düzeni"ni sağlamaya dönük arayışlarına ve Doğu ve Güneydoğu bölgesinde, gündelik hayattaki PKK vesayetini sona erdirmeye yönelik adımlarına en üst perdeden cevap veriyor.
HDP'nin siyasal alanda PKK çizgisinin temsilciliğini üstleniyor oluşu onun "demokrasi" ve "barış" mesajlarını kuşkulu hale getiriyor. Türkiye'de AK Parti hükümetlerinin öncülüğünde devlet kendi geçmişiyle yüzleşme noktasında çok ciddi adımlar attı. Bu, Türkiye'deki demokrasinin kalitesine yansıdı. Tam da bu noktada sorulabilecek soru, HDP, PKK'nın geçmişiyle yüzleşip yüzleşemeyeceğidir? Unutmamak gerekir ki PKK, sadece şiddet ve terör üretmedi. Aynı zamanda Türkiye'de olağanüstü bir ortam oluşmasına katkı verip bu ortamda militarizmin kökleşmesine, dolayısıyla anti-demokratik süreçlerin önünün açılmasına yol açtı.
HDP bu geçmişle yüzleşebilir mi bilinmez ama hâlâ 6-8 Ekim olayları ile yüzleşmedi. Belki de 7 Haziran seçimleri HDP için böylesi bir yüzleşme anlamı taşır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)