Değişim ve statüko kıskacında AK Parti
Siyasetçilerin söylemlerindeki gerilim miktarı bu dönemlerde artar, sahnedeki oyuncular topa daha sert girmeye başlar. Bu sertlik tribünlerde oturanları da pek şaşırtmaz.
Bu sertliğe kanıksanmış bir duyarsızlıkla yaklaşırlar.
7 Haziran seçimleri, her şeyden önce 30 Mart ve 10 Ağustos seçimlerinin son halkası olduğu için özel bir önemi haiz.
Bir kere, bu iki seçime damgasını vuran çatışma unsurları, büyük oranda 7 Haziran seçimlerine de taşınmış durumda. İkincisi bu seçimler, iktidar partisi için çok büyük bir önem arz ediyor. Her şeyden önce yeni AK Parti yönetiminin kaderi, bu seçimlerde elde edeceği sonuca bağlı olarak şekillenecek. Bunun yanında AK Parti'nin bu seçimlerde yeni bir anayasa yapacak çoğunluğu elde edip edememesi "yeni Türkiye'nin kurumsallaşması" gündemine ne denli sahip çıkıp çıkamayacağına da etki edecek. 7 Haziran seçimlerinin önem arz ettiği bir diğer husus ise HDP'nin parti olarak seçime giriyor olması. HDP'nin barajı aşıp aşamaması bu seçimin sonuçlarına ve yeni dönem siyasetine etki edecek önemli unsurlardan biri.
7 Haziran seçimlerinin bu özelliği, bu seçimleri MHP için de önemli hale getiriyor. MHP, HDP'nin yükseliş trendine ve ihtimaline bağlı olarak alanını genişletebilme potansiyeli taşıyor.
Açıkçası, 7 Haziran seçimlerinin kendisi için özel bir anlam ifade etmediği tek parti CHP. CHP'nin önüne koyduğu başarı hedefi ne kendi kitlesi ne de genel kamuoyu tarafından kabul görmüş durumda. CHP, dillendirdiği söylemlerin aksine mevcut konumunu korumaya endeksli bir seçim stratejisi izleyecek. Çünkü halihazırda siyasi bir manevra alanına sahip değil. Önümüzdeki iki aylık süreç, AK Parti, HDP ve MHP arasında yürüyecek bir mücadeleye tanıklık edecek. AK Parti bu anlamda hem HDP'yi hem de MHP'yi aşacak bir siyasi söylem üretmek zorunda. Bir yandan çözüm sürecine inanan toplum kesimlerini ve özellikle kendisine destek veren Kürtleri gözetmeye çalışacak. Diğer taraftan ise, MHP'nin kendisine yeni "fırsat alanları" açmasına engel olma gayreti içinde olacak.
AK Parti liderliğinin bu esnekliğe sahip bir siyasi strateji üretip üretemediğini önümüzdeki günlerde daha net biçimde göreceğiz. Ne var ki, AK Partili bazı siyasi figürlerin geçtiğimiz haftalarda ortaya koyduğu performans bende bu bağlamda bazı soru işaretleri uyandırmış durumda.
Türkiye siyasetindeki esas mesele, siyasal alandaki "yetki" tartışması, Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri arasındaki dağılım meselesi değildir. AK Partili bazı siyasi figürler, muhalefetin inşa ettiği bir sahnede bu tartışmaya dahil olmuşlar ve esas siyasi meseleyi görmezden gelmişlerdir.
Bu çerçevede karşımıza "yeni anayasa" gündemini, "başkanlık sistemi" gündeminin önüne bir perde gibi germe gayreti içinde olanlar çıkmıştır. Bunun yeni dönem siyasi gerçekleri ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulduğunda ciddi bir stratejik hata olduğunu ifade etmemiz gerekir. Sayın Davutoğlu, bunu gördüğü için olsa gerek, sürece müdahale etmiş ve başkanlık sistemi gündeminin seçim beyannamesinde merkezi bir unsur olarak yer alacağını ve hatta o kısmı bizzat kendisinin yazdığını belirtmiştir.
AK Parti, iktidara geldiği andan itibaren değişim ve statüko arasında geliş gidişlerin yaşandığı bir parti olagelmiştir. Ve fakat gün sonunda değişimci pozisyonun kazandığı bir parti olarak sahneye çıkmıştır.
Mesele, sistem değişim ihtiyacıdır ve bu ihtiyacı gerçekleştirecek araçlara sahip olup olamama meselesidir. Bu bağlamda 7 Haziran seçimleri hem Türkiye için hem de yeni AK Parti yönetimi için son derece kritiktir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)